30.07.2010

bu tatil bitti...


bol yatmalı, bol yemeli, bol yüzmeli hic bitmeyecek gibi gelen tatil, bir solukta bitiverdi... bu seneki çeşme tatilinden kalanlar ise;

- bir hafta içinde iki kez, evet tam iki kez, benim deyimimle 'ılıca the seyşeller' gününe denk geldik... biri haftaiçiydi ve plaj yeter derecede boştu... ikincisi malesef plajın en dolu olduğu pazara denk geldi, ama onda da sabah erken saatlerde gidip, suyun tadini çikarip, fazla kalabalığa kalmadan dönebildik...

- sevgilinin kuzeni aracılığıyla dalyanda balık kooperatifinden biriyle tanıştık... sayesinde bir haftada iki kez deniz levreği ziyafeti yaptik.. bu arada, balık satışında da artık 3 kategori varmış... deniz, çiftlik ve kaçak... kaçak kategorisi, daha küçükken çiftlikten kaçıp kendisi büyüyenlermiş... firariler yani, çok güldüm...

- bu sene bahçe, hem baharda çok yağmur yağmasının hem de seviglinin annesinin  ihtimamının da etkisiyle daha bi formundaydı...

- babylonun ayayorgiye taşınması süper olmuş... hem de ayayorginin bence en sevimli, geniş, ağaçlıklı alanına... ohhh hem ayayorgi denizi, hem babylon, daha ne olsun...

- tchibodan aldığım yeni şişler, özellikle alaçatı pazarının minik kabaklarında çok iyi performans gösterdiler... ikili olduklarından çevirirken çok rahat oluyor-muş... ben mangalcıların elçisiyim, tavsiye olunur...

- iki senelik ısrarlarım sonucu, bu sefer çiftlik altınkum a gittik nihayet... ortalıkta gezen o kadar güzel fotoğraftan sonra, hala görmemiş olmak dokunuyordu açıkçası... yanlız fotoları koyan arkadaşlar biraz da suyun sıcaklığından bahsetselermiş iyiymiş... hayatımda bu kadar soğuk suya girmemiştim... gidişimiz de benim için olunca denize girmeme gibi bir hakkım da olamazdı... ama su güzeldi; tabii bi de o kadar titretmeseydi...

- shantel konseri de çok eğlenceliydi... aynı gün cranberries konseri de olunca, biz sanki private bir garden party de shantel dinlemiş gibi olduk... hamile halimle benim için çook iyi oldu bu durum, rahat rahat hem izledim, hem dansettim...

- çeşme marina da bayya keyifli bir yer olmuş doğrusu.. bi de o kadar kalabalık olmasa... bu sene çeşme daha bi başka kalabalıktı zira... herhalde bir 10 yıldır çeşmeye giderim, meydanı falan hiç o kadar dolu görmemiştim... bi de çok fazla gurbetçi dikkatimi çekti... nasıl çekmesin ki, o kadar kalın altın zincirli tip dolanırken ortalıkta...

- tatil boyunca, mutfakta da birkaç aktivitem oldu... en önemlisi yeni bir limonata tarifi denedim... eskiden şuradaki tarifle yapardım, bu ise en klasik yöntem sanırım... biraz uğraştırıyor ama, lezzeti süper... yapım aşamalarıyla tarif ve foto aşağıda...


tarif şöyle, 8 tane limonun 6sının kabukları rendelenip, limonlar da küçük küçük doğranıyor... üstüne 2 bardak toz şeker ve birkaç dal taze nane ilave edilip iyice ezdirerek karıştırılıyor... kalan 2 limonun da suyu eklenip buzdolabında birkaç saat beklettikten sonra süzülüp, tadını nasıl isteniyorsa o kadar suyla seyreltilip, keyfe keder süslenerekten mideye indiriliyor...

bu tatil böyle geçti, çok da iyi geldi... şimdi bi aksaklık omazsa daha güneylere bir tatil daha olacak... zaten sonrasında; 15 ağustos itibariyle de, artık istanbul dışına çıkmam yasak olacak... biraz da istanbulu beklemek gerek...

19.07.2010

biraz tatil...



doldurdum valizimi, en renkli, en desenli, en uçuş uçuş elbiselerimle... zaten anca elbise giyebiliyorum bu sıcaklarda... gerçi geldiğimiz yer hep eser, istanbul gibi bunaltmaz... shantel biletleri de tamam... biraz tatil...

.

13.07.2010

evde yeni faaliyetler...



mart ayının başlarıydı sanırım aysun hm. ile ilk yazıştığımızda. 'kontenjanım dolu malesef size sut getiremem şu anda, ama sıradasınız, kontenjan açıldıkça geri dönüş yapıcam' deyince nası üzülmüştüm... ama aysun hm. sözünde durdu, artık iki haftadır pazartesi sabahı kapımızın zili çalıyor ve 5lt lik misss gibi sütümüz teslim ediliyor...


önceleri süt, haftada bir iki kez müslili kahvaltılar, bi de arada bir yapılan tatlı, kek vs için evimize girerken, hamilelikle birlikte dolabın olmazsa olmazı oluverdi... tam içime sinmese de günlük sütle idare ettim bu sürede... ama şimdi taa silivriden gelen sütümüzün tadını ve kıvamını görünce keşke daha önceden alabilseymişim diyorum...


gerçek süt, içtiğiniz bardaktan su gibi akıp giden değil  beyaz beyaz izler bırakan birşeymiş... tadı kendinden şekerli olan, kaynatınca üstünde bir parmak kaymak tutan...


aysun hm. a ulasmak icin; aysunthesutcu@gundonumu.biz.tr adresine yazmanız gerekiyor....


teslim için en az miktar 5t olunca, biraz gözüm korkmuştu açıkçası, tüketemeyip ziyan ederiz diye... ama iki haftadır hiç de öyle olmadı... 5in; 2sini içmek, 2sini yoğurt, 1ini de sütlü tatlı için paylaştırınca, geriye birşey kalmadı...


bizim teslimat pazartesi günü olunca, sütlü tatlı tüketimi de haftasonları hem bizim evde daha çok vakit geçirmemizle, hem de gelen gidenimizin artmasıyla arttığı için; 1lt lik kısmı ben, kaynatır kaynatmaz metal kapaklı resimdeki gibi geniş ağızlı bir şişeye aktarıp, hemen ters çevirerek konserveleyip hava almasını engelliyorum... böylece perşembe akşamı sütlü tatlı yapmak için açtığımda hala taze oluyor...


yoğurt konusuna gelince, itiraf edeyim hayatımda ilk kez yaptım... hem annelerden hem de arkadaşlardan bi çok önemli bilgiyi birleştirdim, ve sonuçlar hiç de fena olmadı, başlangıç için... yapmayı düşünen olursa bendeki tüyolar şöyle; döküm tencere gibi her tarafına eşit ısı yayan kaplar bu konuda tabanı kalın cidarları ince tencerelere göre daha avantajlı... 2lt lik yoğurt için 2tepeleme yemek kaşığı mayalık yoğurt yeterli geliyor... içine bir çimdik tuz atmak kolay ekşimesini engelliyor... bi de tencerenin kapağını kapatmadan önce kağıt havluyu kapağın hemen altına gerdirerek koyunca, kağıt tenceredeki fazla nemi alıp dengeledigi için sulu olması ihitmali biraz daha azalıyor...


evet, market rafından sepete atmak, evde de kolayca tüketmek kadar basit değil... bi sürü iş çıkıyor insanın başına... ama söylemişlerdi, çocuk fedakarlıktır diye... eee başladık biz de....

9.07.2010

günler geçerken...



nedense haziran pek bi çabuk geçti bana bu sene... oysa içinde 4günlük roma, 3 günlük izmir, 8 günlük de anne,baba, kardeş yanı memleket tatili de vardı ama... hemencecik bitiverdi, hatta bi de üstüne temmuzdan da 1 hafta da bitti bile... bu ay;


- kankiyle bi akşam iş çıkışı bu seneki bebek şenliğine uğradık... hem standları dolandık ciciler baktık, hem de sonrasında ortaköye kadar sahilde yürüyüş yaptık, keyifli oldu... daha önce sitesinden aldıklarımın kargodan bi türlü bana ulaşamamasıyla ilgili bolca konuşup mailleştiğim sadi tekin le tanıştım, tabii bi de beğendiğim kedili yüzüğü aldım...
- bu seneki doğumgünümü şantiyede geçirdim, bayaa bi farklılık oldu hani...
- kendime şeker pembesi mi denir yavru ağzı mı denir bilmiyorum bi  ayakkabı aldım, hediye...  renk biraz iddialı ama uygun güzel de bir çanta beğendim, onu da alınca tutmayın beni...
- 8 günlük tatilimin sadece 3 gününde yüzebildim, 3ünde denizin yakınına bile gitmedim, 2 sinde de gittim ama deniz buz dışarısı serin, ben de şezlongda yüze(bilen) leri cıkcıklayandım...
- tatilin içine aşkı memnu finali denk gelince, ahali televizyon başındayken ben de anneciğimin büyük mutfağında yayıla yayıla bi cheesecake yaptım... tüm yat yuvarlan tatilim boyunca mutfakla ilgili tek hayrım da bu oldu galiba...
- benim ve kankimin aldıklarından sonra kardeşim de oğluşa dayanamayıp ayakkabılar almış... hangi dönem kaç numara ayakkabı giyecek kestiremiyoruz ama bu ayakkabı almamıza engel değil maşallah... oğluş biraz ayakkabı sever bir aileye geliyor, orası kesin...
- dün önemli bir tarihti bizim için, hamilelikte önemli bir dönemeci geçmiş bulunuyoruz, 28 hafta dönemecini...
artık oğluşla ilgili hazırlıklarımıza daha bi içimiz ferah başlayabiliriz... doktor onayıyla... arada kaçak göçek aldıklarımızı saymıyorum tabiii... yaşasın, kutlu bebek alışverişi turları...  bi de, etrafımızdaki herkes ve hatta doktorumuz bile bizi isim konusunda sıkıştırmakta ama bizde tık yok henüz... bakalım o da olur...
- dün bi de amerikan hastanesindeki doğum öncesi hazırlık programımızı da tamamladık... yani ben tamamladım... zira sevgili iki kez geldi, onu da ilgilendiren önemli derslere... bu programın sonunda pek bi ehil ebeveyn adayları mı olduk, tabii ki hayır. ama en azından şöööyle üstünden de olsa bizi neler bekliyor biliyoruz artık...
- geçen gün jazz festivali konserlerinden chick corea ya gittik... freedom band in doğaçlamalarıyla bizi büyüleyeceğini az buçuk kesitrebiliyordum da, 85 yaşındaki caz bateristi roy haynes i öylesi ağzım açık izleyeceğimi tahmin edememiştim doğrusu... chick corea yı belki başka konserlerde de izleme şansı bulurum ama bu konserin hiti tartışmasız roy heynes ti, ve itiraf edeyim ben de tüm dikkatimi ona yoğunlaştırdım... cihck corea için başka sefere, kapalı akustik bir salonda inşallah diyorum...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...