17.06.2009

pazar barbeküsü...


yakin arkadaşlarimiz, gecen yaz sonu bahçeli bi eve taşınınca, kış boyu yaza bahçede yapacagimiz barbekünün hayalini kurmuş durmuştuk... ee nihayet yaz gelince, ilk fırsatta yaptık biz de...
yine bol, yemek, bol içki, bol muhabbet ve bol yayılmalı, çook keyifli bi gün oldu...




bu tatlişler de güzel günümüzün en keyifçileri... bütün gün bi güzel yayıldılar, oynadılar... gelçi oğluş yeni dişlerden dolayı biraz huzursuzdu ama biz yine de mümkün olduğunca yedik onu... fıstık kıcımız da zaten tam kaymak, bi de oyle sosyalki, hiç esirgemedi bizden gülücüklerini... maşallah diyelim... küçük hanımın maceralarını buradan takip etmek mümkün...


bu da benim o gün için, cumartesiden hazırladığım çilekli tiramisu... tarif nette bi çok yerde bulunan klasik tarif, ben farkli olarak kedidili bisküvilerini malibu-süt karışımıyla ıslattım bide evde kendi kavurduğum datça bademlerinden kullandim... çilek-badem ikilisine bayılıyorum...


tatlı, minik kaktüslerim...


her kadın gibi çiçekleri çok severim, çiçek almaya bayılırım, ama malesef çiçek yetiştirme konusunda da benim kadar başarısızı az bulunur... yıllar içinde sonu hüsranla biten zavallı çiçeklerimin sayısı arttıkça, insan bazı konularda da başarısızlığını kabul etmeli diyip, bu işten artık vazgeç(miş)tim...

geçen sene yeni ofise geçince, ofisin güneşe göre yönünü biraz kestirdikten sonra bir deneme daha yapmaya karar verdim... tabiii biraz hile yaptım, bihayli dayanıklı bi bitki aldım, ama o hala bizimle birlikte ve çok da sağlıklı... hatta arada bi saksısını bile değiştirip, büyüttüm...

son günlerde de masamda da bi bitki olsun isteğindeydim, tabii gönlümden şirin mi şirin, şık mı şık bonzailer geçerdi ama şansını fazla zorlama kırmızı diyip, ikeadan bu şirin minicik kaktüsleri aldım...

ofiste, masamda benimle bilikte canlı bişeylerin daha olması güzel bir hismiş... evet belki sevip okşayamıyorum ama, gayet diri ve sağlıklılar ve daha uzun süre benimle olacaklar...

dügümcü baba...


bugun sabah, lacivert beyaz bişeyler giyince, bi de bluzümün saç örgüsünden halata benzer askıları ve kuşağı da olunca, farklı bi şekilde bağlıyim, şöyle gemici düğümü gibi olsun dedim ve ipleri ordan burdan geçirip çekiştirince resimdeki gibi acaip oranlı ve güzel gürünen bi düğüm yaptım... şimdi nasıl yaptığımı hatırlamıyorum, ve muhtemelen bi daha yapmam da imkansız...

neyse en azından bilmeden, tesadüfen de olsa güzel bişey çıkarmış olmak hoşuma gitti... belki de bu yaptığım çok bilinen bi tekniktir, bi adı falan vardır mesela... babama bi soriym en iyisi, belki biliyodur... herneyse, babamın denizci genlerinden bana da biraz geçmiş gibi geldi bana ve böyle düşünmek acaip hoşuma gitti...

12.06.2009

ayakkabı mı, aman ben eksik kalmıyım...


.
geçenlerde sevgiliyle bi işimizi halletmek için akşamüzeri saatlerinde eminönüne gitmiştik... malum eminönü, orada halledilebilecek işlerin sınırı insanın hayal gücünü bile zorlar... biz sanırım saat konulu bir iş için gitmiştik... neyse işimiz çabuk halloldu ve bittiğinde daha dükkanların kapanmasına 1 saat vardı...
.

bilmeyenlere söyliyim, eminönü esnafı hiç de öyle düşünüldüğü gibi esnek değildir, burnundan kıl aldırmaz, 6 dedinmi kepengi indiriverir kafana... hatta ben cumartesi 3te kilidi vuran hanlar biliyorum... tabii hepsi tecrübeyle bunların, 2 cumartesini üstüste heder ederek, manikür makası almak için oralara gidip, bırak dükkanı, komle iş hanını kapalı bulunca insan, hepsini öğreniyor...
.

neyse, daha 1 saat var diyip ben sevgiliyi gönderdim ve biraz dolandım... yaz geldi, yeni malzemeler gelmiyor biliyorum ama inatla keçe bakmaya gittim... bişey bulamadım...
.
dönüşte missred in burada bahsettiği ayakkabıcı aklıma geldi, yeri de çok kolaymış sadece 1 kişiye sordum ve taa taaam ordayım... cidden ilginç biyerdi, nerdeyse tüm ayakkabılardan birer tane vardı... bi de tümü 37 numara olunca, birkaç tane beğendim, şimdilik sadece 1 tane diyip bunu seçtim... aklım diğerlerinde kalarak, gözüm hala diğer modelleri süze süze çıktım...
.
son yıllarda ortalıkta çok fazla ucuz ayakkabı var, ama bence çoğu ben çin malıyım, ne dayanıklı ne de rahatım, üstelikde deri değilim diye bağırıyor... ben ayakkabı ve çanta konusunda tekstile göre daha seçici olmak gerektiğini düşünenlerdenim... ama missred in de bahsettiği gibi buradaki ayakkabıların yerli imalat ve sample ürün oldukları çok belliydi... henüz bir kez giydim ve çok rahat ettim... tavsiye ederim...
.
ps:blog sahibesinin zavallı ayakları, pazar günü davetli olduğu 5 çayında, ayağında babet üstünde pantolon olmasına rağmen, bahçedeki sinekler tarafında hunharca yendiği için benek benektir... bütün sineklere ölüm...

11.06.2009

bazen, öylesine...


home ofisten yerleşik ofis düzenine geçtiğimizden beri, öğle yemeği dışarıda yenen bir öğün olarak tekrar hayatımıza dönüş yaptı... evde çalışırken, geç yapılan bir kahvaltı, ya da atlanan kahvaltıdan sonraki ana öğün vs. şekilllerde atlattığımız bi öğündü oysaki...


öğle yemeği dışarıdan yenince, üniversitede hazırlık yılından beri dışarda yiye yiye ev yemeğini kafasında yüceltmiş bi şahsiyet olarak ben de akşam yemekleri evde yensin diye çabalar oldum... tabii bu, yoğun çalışan biri için ne menem zor bişeymiş, yeni yeni idrak ediyorum...

bi de tabii öğünler arasındaki karbonhidrat protein dengesi konusu var... ben eskiden boyle şeylere hic takilmazdim, çok şükür sevgilinin de benim de diyetlik bi durumumuz yok ama etrafimda diyetisyene gidenlerin sayısı arttıkça ve onlardan surekli boyle seyler dinledikçe, ister istemez bende de böyle takıntılar basladı... sagliktir, iyidir diyelim geçelim... neyse iste öğle yemeği proteinliyse aksama sadece sebze, yok sebzeliyse akşama etli biseyler olacak, haftada en az bir balık...

yazmaya başlayınca, laf nerden nereye gidiyo insan hakim olamıyo... asıl anlatmak istediğime geleyim artık... işte önceki gün de öğleni sebzeli bir gündü ve akşam için protein nev i bisey yapayim diye ofisten çıkıp markete uğradım, en zahmetsizinden bi paket seçtim, sonra kasanın yanında küçük şarap reyonunu gördüm ordan da bi şarap attım sepete... sonra evde de fazla ugraşmadan salatalar, bruschetta, küçük bi peynir tabağı fln. derken kendiliğinden keyifli bi menü çıktı ortaya...

bu ilk kez olan bişey değil aslında... arada böyle akşamlar oluyo...

işte böyle, bazen, öylesine, önceden planlanmayan, kendiliğinden keyif masasına dönüşen akşamlara ben BAYILIYORUM...

(o akşam benim marketten aldığım şarabı değil de evdeki tariş in kalecik karasını içtik... tarişin şarapları piyasada satılmadığından pek bilinmiyor... zaten sadece çekirdeksiz kuru üzümün üretim fazlasını değerlendirmek için başlamışlar... biz gittikçe izmir konaktaki tarişten -tabii bulabilirsek, çünkü herzaman olmuyor- alıyoruz... çok mükemmel şarap, her zaman çok kaliteli fln diyemem, arada kötüleri de çıkıyor... o gün içtiğimiz iyi çıktı neyseki...)


8.06.2009

çanta kapısı...


hey allahım, takip ettiğim blogların bana ne çok faydası dokunuyor... tüm blog sahiplerine farklı farklı şeyler için, ayrı ayrı teşekkür etmeliyim...

bu fikri de sevgili uyuz cadının şu postunda görmüştüm ve aklımda kalmıştı... geçen gün nihayet ikeaya gidip, bu askılardan bulup aldım ve haftasonu da güle oynaya çantalarımı düzenledim...

kimisi dolapta alt raflarda eziş büzüş duran, kimisi kapı kollarında falan üstüste asılıp ezilen çantalarım da bir oh dedi...

hepsi sığmadı malesef, ama evde başka kapılar da var neyseki...

2.06.2009

apar topar...

geçen cuma akşamı arkadaşlarla herzamanki yerimizde buluşup, bol yemeli, bol içmeli ve tabiiki bol sohbetli güzel saatler geçirmiştik... içme düzeyinin ne derece bol olduğunu, ertesi gün öğlen 11.30 da sürüne sürüne yataktan kalkmam ve 12.00 deki dişçi randevuma zar zor yetişmemden anlamıştım zaten... zira hiç huyum değildir o saatlere kadar uyumak...

meğer hatırlamadığım başka kanıtlar da varmış, yemekten sonra gece 01.30 civarı oturduğumuz mütehasıp tatlıcıda siparişimi soran garsona, 'teşekkür ederim ben bikini giyicem' diye cevap vermem ve bir peçeteye pazartesi akşamı O. ve Z. lerde olucam diye imza atmam gibi... Neyse imza kısmını masadakilerin nerdeyse tümü hayal meyal hatırlıyormuş, tek ben değil yani...

dün iş çıkış saatlerinde, birimizin bu imza işini hatırlaması, herkes gider ben gitmezsem olmaz telaşıyla birkaç telefon görüşmesi sonucu, evlerine gideceğimiz arkadaşların bile durumu unutmuş olmasına rağmen apar topar yemekli buluşmamızı gerçekleştirdik...

ne ilginç ki, arkadaşlarımızın apartman komşusu evden catering işine girmiş, meğer evinde her daim güzel ve lezzetli bir menüsü varmış... bizim masamız da son dakka daveti olmasına rağmen onun sayesinde öyle bir donatılmıştı ki... ve daha ilginç ki, yine bu kişi; arkadaşımın ve onun referansıyla da benim nikahta makyajımı yapmıştı... yetenek ve girişimci ruh böyle bişey olmalı... takdir ediyorum... evi teşvikiyede, isteyen olursa numarasını alabilirim...

ben de madem son dakka gayretiyle boyle bi buluşma organize edildi, benim de bi katkim olsun dedim ve işten makul bi saatte eve gidip, çabucak bi tatlı yaptım... bu tatlıyı birkaç sene önce, hem iş hem tatil olsun diyip kış vakti sevgiliyle antalyada 5 yıldızlı bir otelde kaldığımızda yemiş ve resmen dadanmıştık... hem ne zamandır aklımdaydı, malum yaz geldi dondurmayla yenen sütlü tatlıların vaktidir, hem de öyle zahmetsiz ki...

irmik tatlısını bilmeyen pek yoktur ama ben yine de tarifi vereyim, 1 lt süte ( ben %50 yağlı kullandım) 7 yemek kaşığı irmik, 7 yemek kaşığı şeker, 3 yemek kaşığı kakao ve 1 pk vanilya koyup, kaynayıp koyulaşıncaya kadar karıştırarak pişiriyoruz... sonra ısıya dayanıklı bir kaba döküp, sıcakken küp küp kesiğimiz çikolata parçalarını üstten heryerine saplıyoruz, ama içine gömülmeden birazının üstte kalması görüntü açısından önemli... ben evdeki şu çikolatanın bi de bademli olanını kullandım... çok yerinde bir karar olmuş, çünkü içindeki portakal aroması ve kavrulmuş bademler de tatlıya ayrı bi özellik katmıştı... çikolataları sapladıktan sonra da dolapta biraz soğutuyoruz... taa taaamm... işte bu kadar basit... basit ama işte, bizde herkes, o kadar güzel yemeğin üstüne bile çok beğendi...

güzel bi akşam oldu, üstelik biz de hep daha sık görüşelim, bu kadar yakın oturuyoruz, daha spontan görüşelim diyip dururduk... nihayet becerdik üst üste ve spontan görüşmeyi... umarım devam edebiliriz...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...