27.11.2008

nihayet ıssız adam

nihayet pazartesi akşamı gittim izledim ıssız adamı. e tabi benim de söyleyecek birkaç sözüm var bunun üstüne. hersey cok guzeldi, en basta mekanlar, müzikler. müthiş bi aşka, harika bi beraberliğe ilişkin, olabilecek her şey vardı...tipki babam ve oglumda, ana baba hassasiyetine, evlat acisina dair tüm detayların olduğu gibi.

vee o filmden çıkınca da aynı hissetmiştim. bilmiyorum, tüm bu etkileyici, vurucu detayların sanki madde madde sıralanıp, ha şunu kullandık mı üstüne bi check at tadinda geçişi cok da samimi gelmiyo bana; filmin hikayesini, kurgusunu bu bilesenler icinde eritemiyorum, ve batmaya baslıyo bu eksiksizlik. üstüne bi de hikaye de başka biyerlere ait gibi olunca. Bizim kültürümüzde, bizim dilimizde, bizden oyuncularla, bizim ait olduğumuz sokaklarda gecen bi hakeye gibi degildi. öyle bi esas oğlan acaip yabanci geldi bana, hadi canim dedim. (galiba ne de olsa anadoludan istanbula gelip olsa olsa en nihayetinde meşhur kebapçılarımızdan biri olmus pek çok örnekle çevrili olmamızın da etkisi buyuk bunda)
neyse izlemesem olmazdı, izledim beğenmedim... the end... fın...

25.11.2008

MATTHEW WILLIAMSON BU YAZ H&M'E GÜNEŞİ GETİRECEK - MİŞ...

yine bi orta düzey marka, yine houte couture bi tasarımcıyla bi koleksiyon sunuyor bize. gerçi pek bize sayılmaz, nitekim hala bu markanın ürünlerini sadece ihraç fazlası karışıklıklarının arasından alabiliyoruz sadece, bunlar da muhtemelen oralara gelmez bile... yurt dışına gidip, o tarihte orada olup, bi de muhtemel kargaşaya katlanabilecek hemcinslerimi ayrı tutuyorum tabiii... ama bi dakka matthew williamson ilk defa erkekler icin de biseyler tasarlıycakmış, yani kargaşa miktarı ikiye çıktı... en azından makul fiyatlı özel tasarım seçenekleri artıyor diyip konuyu kapatalım.

bu da basın açıklamasının orjinali:

MATTHEW WILLIAMSON BRINGS SUN TO H&M THIS SUMMER

H&M is proud to announce that the next guest designer will be Matthew Williamson, the British designer whose colour-drenched collections always carry the promise of the sun. Starting with an exclusive women’s fashion range at selected stores April 23, then continuing with the perfect men’s and women’s pieces for Summer available from mid-May in all H&M stores world wide. In an exclusive for H&M, Williamson will debut his first ever menswear pieces.
ps: yukaridaki elbiseler matheww williamson un gecen sezon tasarimlarindan...

24.11.2008

tatlı, minik bi eklenti...

ailemize tatlı, minik bi eklenti oluyor, yeni bi bebek geliyor. bunu söylediğim herkes, bir anda gözleri parlayarak gozlerimin içine bakıyor ama hayır bu bebek henüz bizim değil, sevgilinin ablasinin bebeği. kısa bi süredir bildigimiz bu haber, malum şu önemli, kritik ilk 3 ayın atlatılmış olmasıyla daha da hayatımıza nüfus etmeye başladı. mesela geçen perşembe anadolu tarafında bi toplantı sonrası sevgilinin basket maçına az zaman kalması ve maçın da ataşehir civarında olması sebebiyle palladium avm ye uğradık. daha doğrusu sevgili uğradı, ben 2 saat kadar orada kaldım, onu bekledim, yemek yedim, dolandım fln. neyse... bebeğin cinsiyeti de henüz belli olmadığından şimdilik daha bişey almiyoruz diye karar vermiştik. ama ben, sevgili aldiğımız başka bişeylerin ödemesini yaparken kasanın yanındaki reyonda tesadüfen böyle bi tulum görünce dayanamadım. 0-1 ay, minnacık, el kadar bişey. (gerçi yakın zamanda bebeği olan bi arkadaşımdan biliyorum, ilk doğduğında bunlar bile üstünden kaçıyo bebeklerin) üstündeki desenlere de vuruldum, zira kız da olsa erkek de olsa giyer dedim. bi de organik koton olunca, hemen son dakka attım kasadaki kızın önüne. iyi ki de böyle bi reflex yapmışım, hafta sonu baya bi eğlencemiz oldu bu minicik tulum. bi de ben iki gün boyunca en görünür şekilde koltuklardan birinin üstüne serince... bakıp bakıp yeni bebekle ilgili fikirler ürettik, güldük fln...
bi de bu aralar bu organik koton, %100 koton olayına takmış durumdayım. magazalarda beğendiğim herşeyin etiketini inceler oldum, %kaç bilmemne, %kaç bilmemne diye. ve sadece bakmak da değil, alip almama kararımı da etkiler oldu bu oranlar. tekstilci bi arkadaşımla paylaştım bu konuyu, tekstil ürünlerinde uygulanan yöntemler, kullanılan kimyasallar, baskı teknikleri vs. derken ne kadar doğru yolda olduğumu daha bi idrak ettim. özellikle tene temas eden ürünlerde, sentetikler, akrilikler vs. den olabildiğince uzak durmak lazım, herkese tavsiye...

21.11.2008

ihtiyacıııım vaaarrr....

iş arası biraz bakındım da...
miu miu nun yukarıdaki tüm modellerine ihtiyacım varmış...
onu farkettim...

18.11.2008

yeni bir-iki şey...

aylardır gitmediğim istinye parka gecen cuma günü bir günde iki kez gittim. ilkinde -iş arası kaçamak olarak- arkadaslarımla buluşup bi kahve içmek, ikincisinde de başka arkadaşlarla sevgilinin uzun süredir sayıkladığı newyork steakleri mideye indirmek üzre akşam yemeği için.

gerçi ben öyle kalın (pembe falan değil ciddi ciddi kırmızı) etleri yiyemiyorum, benim secimler genelde ince, kuru, çok pişmiş, çok marine edilmis şeyler, ama onlar da yinede yerinde başka oluyo...

neyse, asıl konulardan biri; pazar alanındaki arifoğlu baharatçısından aldığım resimdeki kurutulmuş sebze karışımı. içinde soğan, domates, kereviz vs. bisürü sebze olan bu karışım için tek kelimeyle; çorba, makarna sosu, yine soslu et yemekleri falan için muhteşem bi aroma ve lezzet iksiri de diyebiliriz...



arkadaşlarımla buluşmamizda tesadüfen anneleri de onlarlaydı ve onun tavsiyesiyle almıştım bu karışımı, ilk görüşümde teşekkürlerimi sunacağım kendisine...


ikinci konu da, yine istinye parkta gördüğüm, tefalin pek yeni ürünü actifry pişiricisi... yağsız kızartma yapabilen acaip bişey...
üstelik yaptıkları kızartmanın tadına da baktık, içi yumuşak dışı çıtır basbayağı ideal kızartma...
ben mutfakta kızartmayla ilgili işlemleri, tek kelimeyle yok sayan biriyim. ama sevgilinin bu konudaki serzenişleri beni bile yolumdan döndürmek üzereyken ve tam şu her parçası yıkanabilen ama normal fritöz gibi çalışan modelinden almama ramak kalmışken böyle bi cihazın çıkmış olması...
daha ne isterim...

17.11.2008

form follows function...

cidden çook iyi bir fikir... hem işlev hem de görüntü itibariyle, alıştığımız kek olayına cok şey katacağı kesin... hem de şurdan edinmek mümkün...
yanlız kullanım sırasında, biraz vicdan muhasebesine yol açabilir... allahım hangisini alsam, küçük, orta, küçüğün bi büyüğü...

tak takıştır...

günümüz kadınlarının pekçoğunda olduğu gibi bende de; kendi yaptıklarım, sevgilinin annesinin yaptıkları, biraz annemden aldıklarım ve tabbi bi de malum %50, %70 indirimlerde sepetlere doldurduğum accesorize, claries, yargıcı modelleriyle oluşmuş, çekmecelere sığmayan, kutulardan taşan bi takı koleksiyonu var çok şükür.
gecen akşam da, mağazalardan birinde bişeyler denerken saat bilincimi yitirip yoga dersimi kaçırmamla, bari biraz daha dolanayım bişeyler bakarım seansında, koleksiyona yeni parçalar alınabilecek bi mağaza daha bulmuş oldum.
sadece ayakkabı çanta bakmak/almak için girdiğim nine west, meğer benim arayıp da bulamadığım takı tasarımlarının tam12 siymiş. fiyatların benim genelde aldıklarıma göre daha yüksek seviyede ve henüz indirim oranının %20de olmasının da etkisiyle sadece bunları alıp çıktım. ama daha kaç tanesinde aklım kaldı sayamadım. bu arada kasada öğrendim ki, nine west ve bağlı olduğu parks group ta bonus karta ekstra %10 daha indirim yapıyorlarmış...

13.11.2008

çilekli...

sevgilinin ablasına gitmistik gecende bi aksam. ben her böyle cok yakınlarımın evine gittigimde yaptigim gibi, hemen bir esofman alti istedim.
kaloriferler biraz düzensiz yandigi icin saolsun sevgilinin ablasi düşünüp bi de bana bu acaip şirin patikleri verdi, ayaklarım üşümesin diye...
gördüğüme inanamadım...
hangi yaratıcı beyinler düşündü, hangi marifetli eller ördüyse tebrik etmek istiyorum... şirinlikte bebek patiklerinden hemen sonraki siraya rahatlıkla girebilir...

12.11.2008

hepimiz birimiz için...

yeni doğmuş minik yavru kediciklerin karton kutularda birbirlerine sokulmuş haldeki görüntülerine herkes gayet aşinadır...

peki, ofis-ev arası yürüyüş güzergahımın üzerindeki bi dükkanın önündeki bu görüntüye ne demeli...
.
böyle bişey olabilir mi... herbiri ciddi ciddi koca kazık olmuşlar, ama hala boyle takılmaya devam ediyorlar...
.
sanırım civardaki dükkan sahipleri onları gayet güzel besledikleri için, rahatları pek bi yerinde...
.
ne zaman geçersem geçeyim görüntü hep aynı...

11.11.2008

my style...

şurada gördüğüm şu anketi yaptım, ve öğrendimki stilim 'günlük' müş... hıh... sensin günlük...

üstüne bi de tavsiyede bulunmuşlar sağolsunlar, git evine kendi kazağını ör diyo bana...

evet denedim onu da denedim, ama 3 sene süren örme aşamasının sonunda biten şeye baktiğımda, sıkılıp kolları 6-7cm kısa olarak bitirilmiş bi hırka görüp vazgeçtim... bir iki kere kollari çekiştire çekiştire de giydim, ama sonuç olarak giyemediğim ama kendi emeğim olduğu için de atmaya kıyamadığım, gelecekte belki küçük bi kızım olursa umuduyla dolabımda bekleyen bi fazlalığım oldu...

10.11.2008

pek hamarat bi pazar günü...

bu pazartesi sabahı, bir gün önce evde kotardığım işlerin etkisiyle acaip iyi uyandım. şöyleki; sabah 9 gibi uyanıp, 9.30 da mutfakta buldum kendimi. cumartesi günü beşiktaş pazarında kendimi kaybedip aldığım meyve sebzeleri taze taze tüketmek, tabii bi de dolap kontrolü yapmadan pazara gittiğim için evdeki peynir ve yeşillik enflasyonunu yoketmek için, otlu+beyaz peynirli tepsi böreği yaptım. tarifi verilecek pek özel bişey değil, ama pazar kahvaltısı öncesi fırından gelen iştah kabartıcı kokular itibariyle çok özel.
.
sonra bebeği yeni doğan bi arkadaşıma götürmek için sakızlı muhallebi yaptım. anneden tüyoyla, süt veren annelere sütlü tatlı iyi gelirmiş de... hazır paket değil, unuyla, nişastasıyla, halis mulis çeşme sakızıyla... aslında yıllardır türlü şekillerde yaptığım bişey, tarifi belki sonra resimle birlikte veririm...
.
sonra şurada gördüğüm, resimdeki balkabaklı gözlemelerden hazırladım. tariften farklı olarak sadece, ben 1 yufkayı 6ya böldüm ve minik minik gözlemelerim oldu... 3üne şeker ekledim, üçünü sade bıraktım, sadeleri tarifte önerildiği gibi balla denedik... cidden harikaydı. daha önce, 2 çeşit pasta, çorba, zeytinyağlı meze gibi şeyler denemiş biri olarak, balkabağıyla bişeyler pişirmekten ne kadar hoşlandığımı da birkez daha hatırlamış oldum.
.
kahvaltı sonrası, akşam için aldığım tavuk bagetleri, yoğurt+salça+sarmısak+zeytinyağı ve baharatlarla hazırladığım sosa bulayarak terbiye yapıp, dolaba attım dinlenmesi için. sonra arkadaşlarımızı ziyarete gittik. dönünce evde akşam yemeğinden, sonra hala tamamlayamadığım yazlık-kışlık operasyonunda ciddi ilerlemeler kaydettim.
.
en son da malum derbiden sonra morali bozuk, koyu galatasaraylı eski bi dostumuzu biraz viski, çikolata, çerez ve sohbetle, moralini düzeltmeye çalışarak, ağırlayıp günü bitirdim... uhhh... ne günmüş cidden, yazarken bile yoruldum, ama kendimi çook iyi hissetmeme hiiiç engel değil bu...

modada mimari çizgiler...


bu sonbahar başlarında bir iki dergide bu konudan bahsedilmişti, sezon trendlerinin içinde...
bu resimlerdeki tasarimlar bu konuda noktayı koymuş bence...
olsa da giysem...
buralarda bu çizgide tasarımları, üstelik de giyilebilir formlarla bulabilecegimiz en sağlam adres sadece derishow var. onun da fiyat çizgisi biraz yukarılarda, tabii bu durumda da nişantaşındaki eski sezon ürünlerinin satildığı the end mağazaları imdadımıza yetişiyor...
kaç düğünü o mağazayla kurtardim bilmiyorum...
tasarimlar : www.helenahorstedt.com

5.11.2008

sevgili kendim...

10 yıl sonraki kendime bi mail attım... bugünkü durumumdan, gelecek planlarımdan, hislerimden, etrafımdaki insanlardan haberler yazdim kendime... 10 yıl sonra bu mail bana gelirse/gelince neler hissederim, neleri hatırlarım diye de biraz korktum aslında... günlük hayatta olabilecek aksaklıklar, kötü şeyler 10yıl sonrasını düşününce ürküttü beni...
ama yine de yazdım...
* 10yıl sonrasına bi mail atınca, '5yıl önce 10yıl sonra' nın aklıma gelmiş olması da çok normal değil mi... yıl 1984 müş, hayal meyal de olsa hatırlıyorum... ühüü...

4.11.2008

herkese bi meslek lazım...

öğrenmiş oldum, onunki de buymuş, hem de belgelenmiş olarak. havaalanında ortalıktaki bi dergide tesadüfen gördüm. aynı sayfada manken, oyuncu, moda tasarımcısı 4-5 kişi daha vardı. hepsine aynı soru sorulmuş, cevap vermişler fln. benim pek okuyacağım türden bi yazı değil-keeen; birden fotoğraf ve altındaki ibareyle tüm dikkatimi toplayıverdi. sözle biçok kere duyduğum bişeyi biyerde okumak daha başka etkiliyormuş...
insanın resminin altındaki titrinde böyle bişey yazması, sadece bana mı komik geliyo acaba...

3.11.2008

..... çala, ..... oynaya !

blogger yasağı benim serzenişimden sanırım birkac saat sonra kaldırılmış. ben, salı günü 29 ekim tatilinin başladığını unutup, ofis dışında halledeceğim işlerimi öğleden sonraya bırakıp, 2 saatlik iş için 4 saat trafikte tepindiğim ve sonrasında da son 5 gündür aydında şantiye ve açılış telaşlarına daldığım için, 'yaşasın heyyo' kutlamalarına katılamadım. ve hatta bu sene çok çok çok istememe rağmen 29ekim deki bol bol görsel şenlikli kutlamaları da kaçırdım. buradan biraz gecikmeli de olsa, boyle son derece yersiz kararlarla biz üretken insanlarına bak hala değişen, iyiye giden bi durum yok u hatırlatan vee cumhuriyet bayramı kutlamalarındaki son derece organize islerle milli birlik ve baraberliğimizi bi kez daha kanlarımıza işleyen (!!!) buyuklerimize teşekkürü borç bilirim.


gelelim asıl post konusuna... yukarıdaki resimlerin tümü, yani tüm bu farklı renkler, malzemeler, dokular, detaylar, mimari hareketler ( ve daha resmini çekemediğim pek çoğu) tek bir binaya ait. forum şantiyelerine kontrol için her gidişimde beni hayrete düşüren bu çeşitliliği, resimleyip kaydetme isteğimi (güvenlik görevlilerinin tüm ihtarlarına rağmen) artık daha fazla engelleyemedim...

bu binalarda bir mimari dil varsa, ben bu dili konuşamıyorum...

ve benim bu işte yanlış bildiğim bişeyler var galiba...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...