30.01.2009

dağıldım...

şu aralar evim, ofisim ya da hayatim resimdeki gibi olmasa da, onların boyle olmamasi icin kafamin içi düpedüz bu durumda...

13.01.2009

limonlu ROZA keki...



cumartesi günü, sabah yoga, üstüne yemek ve biraz da alışveriş turundan sonra, akşama da yine dışarıda programımız olduğu için, aradaki zamanı evde geçirmek istedim... dışarıda soğukta geçen bi günün üstüne bi de akşam programı gelirse, eski enerjimi ve motivasyonumu hissedemiyorum artık, ve bi saatten sonra sıcak yatak, yumuşak yorgan hayalleri üstüme çöküp, eğlencem de kalmıyo... hem -sürekli olmasa da- haftasonları evde yayılmak, pineklemek de ayrı güzel...


o gün de öğleden sonram, biraz puzzle (başladım nihayet!!!), biraz televizyon ve biraz da mutfak aktivitesiyle sıcak sıcak evde geçti... ertesi gün de istanbula yeni taşınan bi arkadaşıma gideceğimiz için, hamile bi arkadaşa hazır bişeyler almaktansa ev yapımı bişey götürmek daha iyi olur, hem de denemek istediğim bi tarif için iyi bi fırsat diye düşünüp güzel bi kek yaptım...

aslında işin sonunda küçük küçük iki kekim oldu. ilk defa denediğim bi tarifi, hiç tatmadan götüremeyeceğim için, iki küçük kalıba böldüm keki. hem böylece bi de kısa bi akşamüzeri kestirmesinin sonunda miss gibi kek kokusuyla uyanma fantezimi de gerçekleştirmiş oldum...







kekin tarifini gazetede görmüştüm, sanırım sahrap soysal ın tarifiydi... limonlu roza keki... ismi öyle komik geldi ki, genelde o gazetedeki tariflere pek prim vermem ama (arman kırım ı ayrı tutayım) bunu üşenmedim okudum. kekin isim babası çok kolay tahmin edileceği üzre, pişirildiği o gül şeklindeki silikon kalıp, ama aslında lezzetindeki asıl etken labne peyniri... o yüzden ben defterime ismini labneli, limonlu kek olarak kaydettim... hatta hem dokusu, hem lezzeti hem de kokusu itibariyle pişirilerek yapılan (newyork style) cheesecakelerin üstündeki peynirli kısmı hatırlattığı için cheesecake le alakalı bi isim de verilebilir tabiii.... neyse bu isim mevzuuna daha fazla takılmadan ve lafı daha da dolandırmadan tarifi versem iyi olcak...



ben tarifte çook fazla değişiklik yaptım, yumurtaları ve labneyi yarıya indirdim, margarin yerine sıvıyağ kullandım vs. ama sonuçta daha içime sinen daha az kalorili bi kek oldu, o yüzden de aynen kendi uyguladığım şekliyle veriyorum...



1/2 kutu labne peyniri

1/2 su bardağı mısırözü yağı

2 yumurta

1+1/4 su bardağı şeker

1 su bardağı süt

1 pk kabartma tozu

1 pk vanilya

1 tutam tuz

300 gr un

1 limonun kabuğunun rendesi

1/2 limonun suyu



labne peyniri ve yağı krema kıvamına gelecek kadar (3-5dk) çırpıyoruz, üstüne çırpmaya devam ederek sırasıyla teker teker yumurtaları, şekeri, limon suyunu ve kabuğunu, sütü ekliyoruz. un, tuz, vanilya ve kabartma tozunu ayrı biyerde karıştırıp üstüne eliyoruz... çok az daha karıştırıp önceden 180 derecede ıstılmış fırında üstü kızarıncaya kadar pişiriyoruz... ben ikiye böldüğüm için muffin gibi, 20-25dk da pişti, tek seferde pişirince daha uzun (35-40dk) sürer muhtemelen...



cumartesi bi de taa sezon başında beğendiğim, hangi rengini alsam, küçük mü alsam, büyük mü alsam kararsızlıklarına maruz kalan resimdeki çantayı, %50 indirimin başlaması ve bitecek bulamıycam dürtüklemeleriyle nihayet gidip aldım, rahatladım :P...


9.01.2009

ivet mizrahi...


ne zaman istanbul modern e gitsem, mutlaka müze dükkanına da uğrarım. burada hem piyasada zor bulunabilen dergileri, kitapları hem de pek çoğu iyi ve özgün tasarımlı kırtasiye malzemelerini, objeleri, takıları vs. bulabiliyorum çünkü.

ayrıca bu dükkan; dünyada pek çok gelişmiş ülkede önemli bi turistik kazanç, tanıtım unsuru vb. olarak değerlendirilip, çok üstüne düşülen müze dükkanı konseptinin de bizdeki ilk örneği... zaten bunun dışında benim bildiğim bi de santral istanbulun müze dükkanı var, başka da yok malesef...

neyse, asıl bahsetmek istediğim satışı sadece bu dükkanlarda ( salı pazarı antrepo ve kanyon avm) yapılan ivet mizrahi tasarımı takılar. deep blue, şekiller, uyanış, sessizlikteki ses, 7 tepeli istanbul temalarıyla tasarlanmış bu takıların tümü birer koleksiyon parçası gibi kıymetli bence...

istanbul modernin müze dükkanında sadece 7 tepe istanbul temalı ürünlerini görüp incelemiştim, tasarımın yanında malzeme olarak gümüş, altın ve değerli taşların kullanılmış olması, detayları ve işçilikleriyle de çok başarılı buldum. sitede diğer temalara da baktım ve acilen bir iki parça edinmeye karar verdim...




4.01.2009

güzel bi kahvaltı-lık...

güzel bir yıl güzel bir günle, güzel bir gün de güzel bir kahvaltıyla başlamalı diye düşünüyorum. bu yüzden de 1 ocak kahvaltılarım hep daha bi özenli oluyor. bu sene de öyleydi, bi de üstüne onca yağmurlu,karlı, kapali günün ardından nihayet güneş yüzünü gösterince, kahvaltı keyfi de daha bi tamamlandı...

sabah çok iyi uyandım ve o enerjiyle; ballar, kaymaklar, wafflelar, portakal sularının yanında bi de yeni bişey denedim kahvaltıya... tarifi geçen aylarda (sanırım ekim) lezzet dergisinde görmüştüm ve aklımda kalmıştı denemeliyim diye... tekrar karıştırdım buldum... değişik bi yumurta pişirme tekniği... görüntüsü ve kokusu da çok iştah açıcı ayrıca... dergideki tarifin aynısını uyguladım, hiç bi aksaklık yaşamadım, o yüzden aynen veriyorum...

kişi sayısı kadar ısıya dayanıklı küçük fırın kapları biraz terayağ ile yağlanıp, tabanına ve yan yüzeylerine yarım tatlı kaşığı kadar krema sürülür. her kap için bir adet dana jambon ( benzeri şeyler de olabilir) küçük küçük parçalanır, her iki kap için 1 adet yeşil soğan yeşil kısımlarıyla beraber doğranır ve her ikisi de kapların tabanına serpiştirilir. üzerlerine yumurtalar kırılıp, herbirine tekrar yarım tatlı kaşığı kadar krema sürülür. kapların üzeri aluminyum folyo ile kapatılıp, kapların yarı yüksekliğine gelecek kadar suyla doldurulmuş fırın tepsisine yerleştirilir. önceden 180 derecede ısıtılmış fırında 20-30dk pişirilir... kaşık kaşık afiyetle yeniiirrr...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...