27.01.2010

kahvaltilik muffin...



cumartesi gunu kar bizi evlere tıkınca, bir garip haller oldu bende de... ne zamandir evde vakit gecirememekten, evde yapılacak bi sürü işten yakınan, ama bulduğu her boş vakitte de kendini ev dışında bir programda bulan ben, mecburen evde olduğum o günde hiç bi yerlere sığamadım... 


öğleden sonraya kadar bu halde ortalıkta dolandıktan sonra, uzun zamandır yapmadığım bişey olan, keyif için mutfakta vakit geçirme fikriyle enerjimi topladım... hemen benim su meshur denenecekler dosyasını açtım, ve şöyle değişiğinden bir tarif seçtim...


tarifin değişik olmasının bir artısı da müthiş sağlıklı olması... içinde alışılagelmişin çok çok altında miktarlarda un, şeker ve yağ var, ya da yok mu demeli... 


ben tarifi nereden kaydettim bilmiyorum, biraz aradım ama birebir benim kaydettiğim şekline rastlayamadım, ama birkaç farklı yerde birbirine çok yakın tarifler var...


ben çok olmamakla birlikte, yine birkaç değişiklik yaptım, burada da tarifi o şekilde veriyorum, bir alternatif de benden olsun...



  • 1 1/4 bardak un
  • 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
  • 1/2 tatlı kaşığı karbonat
  • 1/2 tatlı kaşığı tuz
  • 1/2 tatlı kaşığı tarçın
  • 1 bardak yulaf
  • 1/3 bardak süt
  • 2/3 bardak elma rendesi
  • 1/4 bardak esmer şeker
  • 1/4 bardak pekmez (ben dut pekmezi kullandım)
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağ
  • 1 büyük yumurta
  • 3 - 4 orta boy havuç, rendelenmiş (1 1/2 bardak gelecek kadar)
  • 1/2 bardak kuru meyve (günkurusu kayısı ve incir kullandım) 
  • !/2 bardak iri dövülmüş ceviz
kuru malzemeleri ve ıslak malzemeleri ayrı kaplarda karıştırıyoruz. sonra hepsiyle çok da akışkan olmayan bir karışım elde ediyoruz. en son kuru meyveler ve cevizleri de ekleyip, muffin kalıplarında 180 derecede, 25-30dk pişiriyoruz... 

karışımın akışkan olmaması önemli, bu noktada paniğe kapılıp, süt, yağ vs. eklememek gerek... çünkü hem elma hem de havuç rendesi pişerken sulandigi için kıvam düşünülenden çok farklı olabiliyor... mesela ben biraz süt ekledim, ama sonra normalden daha uzun süre pişirmem gerekti... 

sabahları kahvaltıda benim gibi arada müsli tüketen ve tüketmek gerektiğini düşünenlerdenseniz, bu muffinleri de seversiniz... benim, içim en rahat şekilde yediğim kek, bunlar oldu diyebilirim... 

malum kış vakti, sıcak yaz günlerini, mini etekleri, bikinileri unutmayıp, ne kadar kalorilere boğulmazsak o kadar iyi...

19.01.2010

barbie ile 50 yıl...



pazar gunu, havaalanı yakınlarında oturan arkadaşlarımıza yapacağımız ziyareti fırsat bilip, forum istanbuldaki barbie ve lego ile 50 yıl sergisine gidebildim, bitmeden... sergiyi gezdigimiz yarım saat dışında, avm ye girmek parketmek ve çıkmak tam bir işkenceydi... çok geçerli bir sebebiniz yoksa, pazar günü oralara gitmemek gerek... biz şantiye zamanlarından giriş çıkışları, alternatif park yerlerini bilmemize rağmen çok bunaldık o anlarda....

sergiye gelince, 1959 da başlayan serüvenin, günümüze kadar ki gelişimini, değişimini, sözkonu yıllardaki akımlardan etkilenişini bir bir izlemek çok keyifliydi... barbie bebeklerin kız çocukları için ifade ettikleri malum, o bir idol... zamanında bende olan iki tanesini orda gorunce de bi buruk oldum nedense...  cumartesi günleri kız arkadaşlar olarak buluşup, barbielerle türlü seneryolar kurgulayıp, saatlerce oynadığımız günleri hatırladım...



koleksiyon barbieler ise ayrı bir olaydı... moda tasarımcılarından, sonra cher den liz taylor a uzanan celebritylerden, ve sinemadan bi sürü karakterden ilham alan barbielerden etkilenmemek imkansız...




serginin, bizim en çok dikkatimizi çeken kismi ise ken di... daha doğrusu ken in evrimi diyeyim... yukaridaki fotografta da gorunuyor zaten... sol üstteki, ilk ken bebeği... ve sevgili ken, afro sacli, daha çok melez etkisi yaratan ilk görüntüsünden, son zamanlardaki sırma sarı saçlı görüntüsüne nasıl kavuştu orası biraz muamma...

15.01.2010

soul kitchen...



uzun zamandır beklediğim bi filmdi soul kitchen... alıştığımız fatih akın filmlerinden farklı olacağını biliyordum, ama zaten biraz da bu yüzden merakla bekliyordum... mekanlarıyla, karakterleriyle, müzikleriyle çok keyifle izlediğim, hissiyatıma çok iyi gelen bir film oldu... biraz sıradan, ama çok çok samimi bir hikeyeydi...

filmin bir restaurant ve onun mutfağiyla ilgili temalardan da beslenmesi, bıçağına tutkuyla bağlı huysuz çingene şef karakteri, restoranın zorlamasız son derece doğal retro ortamı, şarapçı filozof kiracı, ve tabii muhteşem müzikler beni en çok etkileyen şeylerdi...




the doors un soul kitchen şarkısıyla bir ilgisi var mi diye düşünmüştüm, yokmuş... bunu filmi izlemeden önce fatih akın da öğrenmiştik zaten....ama bence esas karakterin jim morrison u bu kadar andırması, saçlarıyla falan, bir ithaf hissi uyandırıyordu...

paslanmaz çelik; paslanmaz çelik, seramik; seramik, chico!!!!

14.01.2010

los vivancos...



.
bu kadar seyrek yazınca, hayatima dair bi sürü detay, beni etkileyen bi sürü şey de burada yer alamıyor malesef... daha zamanı bol, daha boş vakitli bi hayat dilerdim kendime, ama şimdilik tam tersi durumdayım... iş arası, kaçak göçek zamanlarda bişeyler yazmaya çalıştığım bi sayfa bu şimdilik...
.
üstünden kaç hafta geçmiş olursa olsun, burada kesinlikle olmasını isteyeceğim kadar beni etkileyen bi gösteriden bahsetmek istiyorum... los vivancos...
.
aralık ayı başında arkadaşım M. böyle bu gösteriye, uzun zamandır niyetlenip niyetlenip beceremediğimiz kızlar aktivitesi olarak gitmeyi onermişti... o kadar uzun zamandır beraber bişeyler yapamamıştık ki, ben ne olsa evet diyecek haldeydim, hele de ki grubun birkaç resmini gördükten sonra hemen atladim bu teklife...
.


.
grubu daha önce hiç duymamıştım, zaten flemenkoyla da pek aram olmamıştı şimdiye kadar... en kötü ihtimalle iyi bir yemek ve sonrasında güzel vücutlu hoş dansçı kardeşleri izlerim diye düşünüyor - dddduuummm ( hakkı devrim efektiyle), taaa kiiii gosterinin ilk dansı sergileninceye kadar...
.
hayatımda hiçbir dans gösterisini, bu kadar keyifle hatta şöyle söyliyim ağzım pişmiş kelle şeklinde izlememiştim... izleyiciyi bu kadar coşkulandırabilecek başka bi gösteri hayal edemiyorum artık... (dedim ya flemenko fakiriyim diye, abartiyorsam da mazur görün)
.
grup 7 kardeşten oluşuyor... 7 kardeşin 7 si de nasıl böyle yetenekli olabilmişler hayret ettim... tümü de hem müthiş dansedip, hem de farklı farklı ensrümanlar çalabiliyorlardı... yaptıkları dansın etkisini de hesaba katarak, ne kadar hoş göründüklerini tahmin etmek çok da zor değil...
.
tam kız kıza gerçekleştirilecek bi aktiviteydi, hiç bitmesin istedik... gösteri sırasında, olleyler, ıslıklar havalarda uçtu, sonunda da avuçlarımız patlayacak kadar alkış histerisine tutulduk... seçimi yapan arkadaşımıza da tekrar tekrar tesekkur ettik... buluşmamız biraz geç oldu ama değdi...

7.01.2010

feriköyde bir pazar...




haftalardır kıvranıp durduğum, feriköyde bir pazar ziyaretimi, yeni yıldan onceki son pazar nihayet gerçekleştirebildim... pazara gitmek için haftalardır kıvranmamın sebebi ise; aylardır niye bizde yard sale olayı yok, niye birisinin çöpü diğerinin hazinesidir fikri henüz oluşmadı diye sayıklamalarımdı aslında... tam bi şekilde bişeyler yapmalıyım diye düşünüp, hatta yazlık kışlık operasyonunda yüklü bir satılabilirler valizi oluşturduktan sonra bu haberi okudum... ve yasasin, istedigim ortam bu olabilirdi...






ama pazar ortamı nedense benim dusledigim gibi degildi pek... biraz ruhsuz, biraz fazla sakindi sanki... standlardan birisinde guzel enerji dolu balkan muzikleri caliyordu, iyiki de caliyordu, yoksa o los, sakin ortamda stanttakilerin de uykusu gelebilirdi... pazar alanı kapalı oldugundan zaten gun isigindan yoksun bi ortamda niye dogru duzgun bi aydinlatma saglanmamis hic anlayamadim...

zaten ikinci el olayi da daha cok obje, sus, biblo yogunlukluydu... birkac vintage tadinda tezgah da gordum, ama vintagedan pek anlamam, begendigim bi seye degerinin cok ustunde odemem cok buyuk ihtimal olacagindan almadim bisey... pazardan benim payıma, kendi tasarimlarini satan bi bayanın yaptigi yukaridaki eglenceli bros dustu sadece...



en çok vakit geçirdigim standlardan biri de blazar accesoires di... resimde takıların tasarımları tam görülmüyor, ama internet sitelerinden incelemeye deger... cok eglenceli kupeler, kolyeler vardı... takıların yanındaki kedi figurlerini de cok basarili buldum... ama hem arkadaslarımla bulusmak icin gec kaldigim, hem de cok usudugum icin o anda bir secim yapamadim... artik bidahaki sefere...

benim stand kiralama planimsa simdilik rafa kalktı, belki baharda falan, havalar isinsin tekrar gundeme alirim... evdeki valiz dolusu giysiye de baska bi care dusunmeliyim...

5.01.2010

yılın sonu, başı, vesairesi...



yıl bitti ve yenisi de başlayalı birkaç gün oldu bile... kaç gündür kendimi zorlaya zorlaya ancak geçebildim bloggerin başına, adettendir yeni yıla dair bişeyler yazayım diye... zira bayaa bi olmuş yine buraya bişeyler yazmayalı... son zamanlarda hayatım olağandan çok da farklı geçmiyor aslında, ama benim hissiyatım bana biraz yabancı şu aralar... yine bisürü şeye yetişmeye çalışıyorum, bi türlü toparlanmayan projelerle boğuşup, hiç bitmeyen ev işleriyle cebelleşiyorum... bu kısım hep aynı, farklı olansa benim  tüm bunlardan korkunç derecede imtina ediyor olmam... iki yıldır zaman zaman, zor zamanlarımda dilime düşen işe ara verme meselesi, yeni yıl için birinci hedefim olacak sanırım...

geçen sene, 2009 için dileklerimi yazmıştım, ama şimdi anlıyorum ki, dilek ve hedefler çok farklı şeyler... biten sene, ailem ve sevdiklerim için öncekilerde olmadığı kadar üzüntülü günler getirmişti, o yüzden yeni yıl için tek ve en önemli dileğim sağlık... gerisi için de bazı hedefler koydum tabii kendime, ama pek de önemsediğimi söyleyemem... olsa da olur, olmasa da olur şeyler...

yeni yıla, ailem, yakınlarım ve arkadaşlarımla beraber başladım bu sene... hem çok mutlu, hem de çok eğlenceli bi baçlangıç oldu... yılın ilk günü, tüm gün dinlendim, hiç bi zorunluluğum olmaksızın keyfim ne istiyorsa onu yaptım... nasıl başlarsa öyle gider derler ya, bakalım görücez...

hııı, bi de bu yıl, beyoğlundaki sokak süslemesine bayıldım... kuşatılmışlık hissiyle mekan kurgusuna ilişkin derslerimiz vardı okuldayken, çoğu zaman pek bi anlam veremediğimiz... nihayet hissederek anladım o kavramı da... yani teorik bi bilginin, deneyime dönüşmesine de yaramış oldu yeni yıl...
haydi hayırlısı diyorum...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...