28.02.2009

kırmızının 10 tonu...


sevgili missred's diary 10 maddede kendimi anlatmam için beni mimlemiş...

zor bişey ama ilk aklıma gelenler şöyle;

1. yaklaşık 3 senedir yoga yapıyorum, tam arayıp da bulamadığım egzersiz tipiymiş... bırakmaya hiç niyetim yok...

2. Değişken ruhlu, dalgalı, gelgitli tipik bi ikizler kadınıyım... ama bu ruh hallerimin etrafıma pek bi zararı dokunmaz, kendi kendime gider gelirim iste...

3. 10yıldır aynı kişiyle beraberim ve yaklaşık iki senedir de evliyim...

4. Ev düzenine ve temizliğine takığım...

5. Yemek yapmaya, yeni seyler denemeye, yemek kültürüyle ilgili kitaplar okumaya, dergileri takip etmeye bayılırım... en önemli hobim diyebilirim...

6. Lise yıllarımda eskiz defterlerim vardı, giysi tasarımlarımı çizip, boyadığım... sonrasında ara vermistim ama evlenirken gelinliğimi kendim tasarladım ve kendi çizimlerimle diktirdim... çok iltifat alan, ve çok ilham kaynağı olan bi gelinlik olmuştu, bununla gurur duyuyorum...

7. Mimarım, ve mesleğimin yasam tarzıma, zevklerime bu kadar yansıyor olmasına bayılıyorum...

8. Çok uzun süredir devam eden pekçok dostluğum vardır, çevresi geniş biriyim...

9. Çok alışveriş yaparım, kontrolümü kaybettiğim yegane durumdur bu...

10. Kesinlikle mükemmelliyetçi, biraz da obsesif, bi de malesef simetri manyağıyımdır...

25.02.2009

sita sings the blues...


pazar günü if kapsamında sevgili sinemasever arkadaşımın seçimi 2. filmimize gittik... sita sings the blues, kendisine buradan da teşekkürlerimi borç bilirim... gidecegimiz filmleri o şu postunda belirtmisti zaten...
neyse, pazar günü filmi izledik, çıktık, yemek, biraz terkos pasaji, 3-5 penye fln. günü bitirdik... filme gelince, ne izlerken ne de filmden çıktığım anda bu kadar etkilenip, aklımda yeredeceğini hiç düşünmemiştim açıkçası... amma velakin, iki gündür animasyonun sevimli çizgileri, capcanlı renkleri sürekli kafamda dönüp duruyor...

film; meshur hint destanı ramayana yı, yine (hint aksanıyla ingilizce konuşan) 3 alaycı gölge kahraman tarafından, günümüze ait ( hatta yönetmenin bilakis kendisinin yaşadığı) başka bi ayrılık hikayesi paralelinde anlatan ve tüm bunlara da 1920’lerin caz vokalisti Annette Hanshaw’ın şarkılarının eşlik ettiği bi animasyon...

benim içinse, ramayana yı bulmacalarda yazdığım bi kelime olmaktan çıkarıp anlamlandıran, 20lerdeki şarkı sözlerinin bugün ne kadar komik kaldığını hatırlatan, renkler, sahneler, koreografiler açısından da tam bi görsel şölen oldu...

if kapsamında hala izleme şansı olabilir, tavsiyelerimle...

24.02.2009

ink-design


küçükken ne çok mektup yazar, mektup alırdım. ilkokul birinci sınıfta sevdiklerimize yeni yıl kartı yazıp, postaya verme heyecanıyla başlayan dönem, ilkokul, ortaokul ve lise yıllarında son sürat, üniversite yıllarında tektük, sonrasında da askere giden sevgiliye ve bazı arkadaşlara fln hatıra kalsın diye yazılan birkaç mektup ve alınan malum asker kartlarıyla son buldu...


mektuplaşabileceğim baska sehirlerden arkadaslarla yaz tatillerinde tanisirdim hep, ve takip eden kışlarda başlardı mektup maratonu... aaa bi de mektup arkadaşı diye bişey vardı o zamanlar... benim de vardı tabii, hiç görmediğim ama yazıştığım... hangi derginin arka sayfasında olurdu hatırlayamadım şimdi, doğan kardeş miydi acaba...

kırtasiyelerde gezinir orjinal mektup kağıtları alırdım, bazen de istanbulda yasayan, yine bi yaztatilinde tanıştığım ve halen eski sıklıkta olmasa da aynı samimiyet ve yakınlıkta görüştüğüm bi arkadaşım bana kargoyla yollardı... kaç tane farklı mektup seti bitirmişimdir acaba...


tüm bunlar nerden mi aklıma geldi, atmak üzre eski bi dergiyi son kez karıştırırken ink-design la ilgili bi haber okudum da ordan...

grafik tasarımcı serra erener e ait, sevimli bloknotlar, kartlar, zarflar vs. , 3 koleksiyon başlığı altında tasarlanmış. barcelona, zoo ve cravatte... en çok şunu sevdim diyemiyorum, 3ünü de cok basarili buldum....


haaa, bi de t-shirt ler var... ozellikle şu ayakkabılı olana bayıldım...

online ya da sitede belirtilen satış noktalarından edinmek mümkün...
yazmayı, çizmeyi sevenlere duyurulur...

21.02.2009

ekmeklerin de bi 'mood' u var galiba...


hersey herzaman yaptığım gibi, ölçü, teknik, malzeme.... peki bu ekmek nası böyle kabardı.... sabah uyanıp makineye yaklaştığımda gözlerime inanamadım, çünkü bu ekmek, bu makineden çıkan, bu ölçülerle yapılan ekmeklerin neredeyse iki katı...
ekmeklerin de bi mood u var galiba...

19.02.2009

nihayet evimizde de h&m...


iş arasında öylesine dolanırken, tesadüfen gördüm... h&m'de 'fashion for your home' koleksiyonu altında artık ev tekstili, halı, perde vs. de satılmaya başlamış... ürünler; kalsik, naturel, grafik ve rengarenk temalarında 4 gruba ayrılmış... fiyatlar da yine makul seviyelerde...
ben hemen biseyler beğendim bile....
naapalım alamasak da suradan bol bol bakabiliyoruz...


16.02.2009

karim rashid, şölen ve eternity...

Karim Rashid, tasarım işinin içinde olan ya da bu işe ucundan kenarından ilgi duyan pek çok kişi gibi benim de çok başarılı bulduğum bi tasarımcı... ülkemizde daha önce de step halı, yapı kredi gibi firmalarla çalışıp, tasarımlar yapmıştı...
cuma günü gazetede Gaziantep'li Şölen firması için eternity isimli çikolatanın tasarımını yaptığını, bu çikolataların, gerek kakaosu, gerekse kullanılan aromaları açısından diğerlerinden farklı olduklarını ve Türkiyeden önce new york, milano ve pariste satılacaklarını öğrenince çok şaşırdım, ve hoşuma gitti...
açıkçası şölen benim nadiren, bayram ziyaretine gittiğimiz bir iki yerde fln karşıma çıkan, market raflarında pek de görmeye ya da almaya alışkın olmadığım bi markaydı... bu atılımlarını acaip takdir ettim, ve bi dahaki abur cubur alışverişimde kesinlikle ürünlerini denemeye karar verdim...
bi de gazetede Karim Rashid'in "Şölen’in çizgilerime gösterdiği incelik nedeniyle, otomobil tasarlanacak sürede biz çikolata tasarladık' dediği yazıyordu. bu tasarladığı ürünü biraz küçümsemek mi, yoksa 'bakın ne kadar önem verdik' demek mi karar veremedim açıkçası...

bez torbam...

uzun yıllardır takıntı derecesinde hassasiyet gösterdiğim bir konudur plastik poşet, pet şişe vs. kullanımı, daha kısacası genel olarak dönüştürülebilir atıkların tümü...

bugün bi arkadaşımın maili sayesinde, bez torbam isimli site ile tanıştım, ve bu konuda kisisel çabalar dışında bi girişim yapılmış olmasından acaip mutlu oldum... bez torbam, özgün tasarımlarla farklı temalarda bez torbalar, fileler üretiyor... insanların birçok şeyi taşımak için plastik poşet dışında çok şirin ve farklı alternatiflerinin olmasını sağlıyorlar...



bu konuda -bizim ülkemizde gelişmiş pek çok ülkeye göre ne kadar az önem verildiği düşünüldüğünde- söylenebilecek, yapılabilecek o kadar çok şey var ki... benim doğup büydüğüm şehirde, 90lı yılların sonunda taraflardan birinin yabancı bi şerket olduğu bi konsorsiyumla, çok kapsamlı bi çevre projesi yapılmıştı. baraj, su arıtma, katı atık ayırma vs. gibi pek çok tesisi de içeren proje birkaç yılda hayata geçirilmişti ve halen gayet iyi şekilde işletiliyor...

işte o yıllarda, bu proje paralelinde tüm evlere atık biriktirmek üzre büyük torbalar dağıtılıyordu ve haftanın belli günlerinde bu atıklar, çöp arabası değil de daha farklı bi araçla toplanıp atık ayırma tesisine götürülüyordu, dönüştürülmesi için sınıflandırılıyordu vs. işte öğrenciliğimin ilk yıllarına gelen, projenin ihale edilmesi vs. aşamalarında ben de bir yaz bu projenin benimle ilgili olabilecek kısımlarıyle biraz ilgilenmistim, onlara pek bi faydam olmasa da en azından ben konuyla ilgili bi hayli bilgilenmistim... ve bu konudaki hassasiyetim de böylece başlamıştı...

bu konuda bugün ne yapabiliyorum, onları da buradan paylaşmak istiyorum, belki bişeyler yapmak isteyen birilerine de fikir olur...

- iki çöp kutusu kullaniyorum biri organik digeri atik çöpler için...
- pazarda, alışverişte fln. yanimda bez torba tasiyorum, magazalardan alisveris poseti almiyorum...
- marketten ekstra çöp poşeti satın almıyorum, bunun yerine market poşetlerinin delik olanlarını atıklar, sağlam olanlarını da organik çöpler için kullanıyorum...
- bi de pazardan mecburen aldigim torbalari katlayip biriktirip bizim bakkala veriyorum, o da patates soğan koymak için tekrar kullaniyo...
- eve gelen kadinima da güzel güzel anlattım, o ve etrafindaki komsulari da artik çöplerini ayiriyorlarmis...
- evimin ve ofisimin buluduğu apartmanların kapılarına bi yazı astım, 'çöpümüz de kıymetlidir' diye başlayıp, basit ifadeli birkaç cümleyle geridönüşüme nasıl katkıda bulunabileceğimizi anlatan... bi de yakınlarıma da bu yazılardan verdim, kendi apartmanlarına asssınlar diye...

12.02.2009

i love your blog...


fashinn in yazarı sevgili Simge, sevdiği bloglarin arasina beni de eklemis ve bu mime dahil etmis... cook cookk tesekkurler Simge... bu durumda ben de severek takip ettiğim, ve henüz bu mime dahil olmamış blogları seçme gayretiyle biraz bakındım ama bu süreçte sevdiğim pek çok blog çoktan mimlenmiş bile...

kurallar şöyle;

1. Beni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek.
2. Bu ödülü başka 7 blog sahibine linklerini vererek göndermek.
3. Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek.

benim seçtiğim bloglar; ( isim sırasıyla)











10.02.2009

ara ver (me) mek...

ara vermek, hayatin belli bi parçası (moda, yemek, çocuk vs.) değil de geneline dair bi blog için biraz açmaza sokan bi durummuş, onu farkettim... zira dünden beri kafamı toparlayıp, biyerlerden baslayip gecen zamana ilişkin bişeyler yazmayı başaramadım... oysa uzun zaman önce planlanan önemli birkaç şeyin -nihayet- problemsiz, hatta güllük gülistanlık deyimine yaraşır şekilde hayata geçirildiği yoğun bi 1ay yaşadım... yani yazmiyim, oylece devam edeyim desem de olmaz...

geçen ayın en flaş olayıyla başlamalıyım... kaç senedir konuşup konuşup, birkaç girişimde bulunup yarı yolda kaldığımız sevgilinin deviasyon operasyonu, son derece problemsiz ve de başarılı bi şekilde bitti...

ilk başta malum şu askerlik bi bitsin, ne de olsa komando olmaya engel bi durum diye beklemeye almıştık, sonrasında zaten gözümüz tutmadı diye yola devam etmediğimiz, son doktorumuzla yaptığımız görüşmeden sonra dilim pek varmasa da biraz şarlatan olduğunu anladığımız bi prof deneyimimiz olmuştu... sonra özel sağlık sigortası işleri fln. derken bu kışa kadar geldik...

bi arkadaşımızın referansıyla gittiğimiz doktorumuz daha ilk görüşte bize tamamdır dedirtti açıkçası... doktorumuz diyorum çünkü önceki prof un tanısı neticesinde ben de operasyon zorunlu bi vaka sanıyordum kendimi... hiç de değilmişim!!! bu doktorumuz, burnunuz benim düzelttiklerimden bile iyi durumda dediğinde suratımın aldığı şekli tahmin etmek hiç de zor değil... neyse sonuc olarak sevgilinin operasyonu daha önce de söylediğim gibi çok sorunsuz şekilde gerçekleşti...



bu operasyon mevzusunda bizi en çok şaşırtan şeylerden bir de kaldığımız hastane odası oldu... biz muhatap olmayalı hastaneler de odalar da pek bi değişmiş... gerçi görmeyeli dedim ama evvelsi sene nişantaşındaki şu meşhur hastaneye, geçen sene de gayrettepedeki diğer meşhur hastaneye ziyaret amaçlı gitmiştim, odalar çok daha sıradan gelmişti... bizim oda-lar (refakatçı odası da), full manzaralı, bes yıldızlı otel konforunda bi suitti!


sonuç olarak, burun vs. konusunda problemi olan operasyon düşünen herkese bizim doktoru ve hastaneyi içim rahat şekilde tavsiye ederim... daha detaylı bilgi isteyen olursa mail atarsa, hiç üşenmem cevaplarım... bu konular insanın hassas olduğu ve olması da gerektiği konular, dolayısıyla en ufacık bi önemli bilgi bazen tüm diğerlerinden daha faydalı olabiliyor...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...