14.09.2010

yenilikçi bir yaklaşım, yemek kitabında bile...




İtalyan mutfağı diyice akla ilk gelenlerden biri de çeşit çeşit makarnalar oluyor tabii... işin içine biraz girince makarna diyip geçmemek gerektiğini anlıyor insan... ama italyanlar bu konuyu biraz daha bi abartmışlar ve makarna-sos ikilisinin mükemmel birlikteliğini doğru şekilde uygulayabilmenin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu savunuyorlar... 

the geometry of pasta isimli kitap da, işte ağırlıklı olarak bu konuya meydan okumaya yönelik bir kitap... doğru makarna türüyle doğru sosu kombine etmeye yönelik içgüdüleri geliştirmeyi hedefliyor... tarifler de michelin yıldızlı şef Jacob Kennedy e ait...

                         
bence kitabın amacı ya da tariflerinden daha çok tasarım yönü ağır basıyor... zira bu kitapta alışıldık yemek kitaplarından farklı olarak, tariflerde fotoğraflar yerine, sadece siyah beyaz illüstrasyonlar kullanılmış... 
bu yönüyle de sadece yemek kitabı değil, koleksiyonluk bir tasarım kitabı olmuş... 
makarna ustası olup, doğru makarnayla doğru sosu kombinleme konusunda uzmanlaşmak için cidden son derece farklı ve şık bir yol...


.

12.09.2010

mimari adımlar...


bu aralar evdeyim ve ofis günlerime göre biraz daha boş vaktim var... bu durumda aslında sürekli ilgi alanımda olup, meslekten de kaynaklı hayatımın parçası olan tasarımla ilgili takip ettiğim yenilik vs. ye biraz da burada da yer verebilirim... zira bu blogu yazmaya başlarken, içinde kesin yeralacak diye düşündüğüm bu başlık malesef zamansızlıktan altı doldurulamamış bir başlık olarak kalmıştı... bu günlerde belki biraz açığımı kapatabilirim...

birçok meslekte olduğu gibi, bizde de had safhada, gerek ulusal gerekse uluslararası güncel yayınları, konferans, söyleşileri, siteleri takip etmek olmazsa olmaz bi durum... bi de tabii, ismi ezber olmuş üstadların işleri var... rem koolhaas da o üstadlardan... projeleri en ses getirenlerden...

tasarım gücü acaip bişey, hayata dair bisürü alanda kendini gösterebiliyor... koolhaas da bu güce fazlaca hakim bi mimar olarak başka konularda da kendini göstermiş, ve hollandalı ayakkabı markası United Nude için tasarımlar yapmış... ben modelleri cidden farklı ve çarpıcı buldum... modaya dair ürünlerde, çizgi, doku, kütle etkisi gibi mimari dokunuşları böylesi hissetmek çok hoş...

11.09.2010

gündem...



bu aralar gündemimiz pek dolu, pek değişken... pazartesiye kadar gündem kirmizi hanim konsere gidecek mi idi... bu konu üzerine türlü sebeplerle telefonlar açıp, konuyu gidip gitmeme konusundaki kararıma getirip beni gitmemeye ikna etmeye çalışan tüm arkadaşlarım da ayrı bir konu... (tümüne sonradan ayrı ayrı teşekkür edicem, özellikle de dönüş yolundaki sefalet hikayelerini dinledikten sonra) ee ne de olsa, konsere bir hafta kalıncaya kadar, paşalar gibi presale den saha içi biletini almış ve gerekirse eline bir tabure alıp inner circle da konser izleme niyetlisi bir cengaverdim ben... ama hayatımda ilk defa ruhum ve bedenim birbirine uymadı bu konuda ve yaklaşık 1-2 saat ayakta kaldıktan sonra mutlak suretle uzanmamı gerektiren bir bel ağrısıyla konser sevdamdan son bir hafta içinde vazgeçiverdim...
neyse bedenim bana boyle bir yamuk yaptı ama aynı zamanda ruhuma iyi gelen hormonlar salgılama işini de pek iyi ayarladığından olsa gerek, hiç de o kadar kötü hissetmedim kendimi... ne de olsa asıl hevesimi geçen sene gerçekleştirmiştim, benim için önemli olan o hamleyi yapmış olmak, o heyecanımı o zaman, orada yaşamaktı...


ikinci önemli gündem konumuz ise, malum bayram tatili... ben de, sevgili de, ilk defa bir bayram tatilini istanbulda geçiriyoruz da... ilginç bi durum tabii, bunca zamandır haldır haldır tatil planları, hazırlıkları yapmaya alışmış bünyelerimize hayli garip bi deneyim oldu bu... ama bunu da tatmak lazımmış cidden... gerçi biz bu sefer biraz da şanslıyız çünkü birçok arkadaşımız da bayramda burada ve evdeki yat yuvarlan ve film seanslarının dışında da programdan programa koşmaktayız... 3. gün bitti, şimdiden bedenime de ruhuma da iyi gelen bir tatil oldu bu... 

en önemli ve önceki iki gündem konumuzun asıl sebebi, gerçek gündem konumuz olan hamileliğe gelirsek, sayfada sağ üstteki ayıcığın da söylediği gibi son günlere geldik artık... kontrollerimiz artık haftada bir oldu, ve her defasında nst ye bağlanıyoruz oğluşumla... hazırlıklarımız da büyük oranda bitti, bitmeyenleri de pek takmıyorum, zira deneyimli arkadaşlardan da öğrendim ki o hazırlıklar hiiç bitmezmiş... 

bu arada bizim arkadaş çevremizde şu ana kadar birkaç arkadaşımızın bebeği vardı, ama bu sene bu tablo inanılmaz değişiyor... ben de inanamıyorum ama, en yakın görüştüğümüz arkadaşlarımızdan 10 çift bu sene bebek sahibi oluyor, 3 tanesi doğdu, 7 tanesi de yolda... yani bizim oğluşun kankaları şimdiden hazır gibi... 





şu aralar bolca sosyalleşmek, deneyimli arkadaşlarımın çokca tembihlediği bişeydi... malum, oğluş gelince bi süre bizim ona, onun bize ve hayatımıza alışma sürecimiz olacak... bunun en son noktasını da geçen pazar yaşadık sanırım... aynı gün, sabah kahvaltısı, öğleden sonra çayı ve akşam maç izleme seansı olarak 3 farklı çift arkadaşımızı ağırladık evde... tamamen tesadüf tabii, genelde böyle programlarda ikiyi geçirmemek iyi oluyor... yukarıdaki resim de sabah kahvaltımızdan... 

bu bekleyiş de ilginç bişey, doktorumuz daha bir hafta sonra her an gelebilir diyeceğiz dese de, bendeki kelebekler çoktan havalandı bile...


2.09.2010

artık evdeyim...


artık evdeyim, bunu soylemek icin biraz gec bile kaldım, zira son tatilimizi de tamamlayıp dönmemizle bilikte  2 hafta bitti bile; tabii arada sevgili yurdisindayken yaptığım 2 günlük mesaiyi saymazsak... simdi tüm konsantrasyon ve efor; ev ve bebekle ilgili şeyler satan yerler üzerine...

son tatil malesef hiç ummadığım şekilde geçti... kış tatili gibi, kapı pencere kapalı, tamamen klimatize ortam bağımlısı oarak, bir o yana devrilip yattım, bir bu yana... deniz desen anca akşam 5ten 6dan sonra... o da zaten serinletmeyecek kadar ısınmıştı, bense girince biraz ürpermeyi seviyorum, tabii çeşme çiftlik kadar olmasa da... sonuç, klima, vantilatör ve günde 3 kez duş derken, kendini koruyamam ve kaçınılmaz nezle oldu benim için... neyseki ateş, öksürük aşamalarına gelmeden ve doğru dürüst ilaç da kullanmadan atlatabildim...



bu sene tatil sezonunu 15 ağustosla sınırlandırıp, tüm bu süreye de 4 tane tatil sıkıştırınca, bizim hazırlıklar da biraz geç mi kaldı ne... neyse bu geçen 2 haftada, hazırlıklarda ivmeyi öyle bi arttırdım ki, kendim bile şaştım, listede üzerine check attığım maddelerim böylesi azalıvermesine...


ahh bi de herşeyimi kendim halledicem edalarım da biraz azalsa... ama nerdee... şu aralar kurdeleler, tüller, elyaflar üzerine uzmanlık geliştirmekteyim... yani bebek şekeri ve kapı süsü yapma derdine düştüm... ehh, düğününde de gelinliğini kendi çizip, gelin tacını kendi tasarlayıp yapmış birinden de daha farklısı beklenmezdi heralde...



bi de doğum olayı sanki bir milatmış gibi bir his oluştu bende... özellikle evle ilgili bisürü şey doğumdan önce tamamlanmalıymış gibi geliyor... bu bi sürü şeyin çoğu da kendi kendime uydurduğum şeyler aslında... evdeki bütün dolaplarım toptan boşaltılıp yeniden yerleştirilmesi, mutfaktaki kavanozların teker teker yıkanıp tekrar doldurulması, atılacak ya da verilecek herşeyin elden geçmesi, vesaire vesaire... tabii, bu kadar iş çıkarınca başıma, bi türlü tamamlayamayıp, dövünmeler de cabası...


bu hafta sonu itibariyle bu duruma bir son verip, ayaklarımı uzatma evresine geçmeyi planlıyorum... herhangi bir olağandışı durum olmazsa son 3-4 haftanın içindeyiz ne de olsa...
hala, yine de garip geliyor...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...