30.04.2009

tatlı, minik eklentimiz geldi...



aylar önce hani şurada bahsetmiştim ya, ailemize minik bi eklenti olacak diye... işte o minik tahminimizden de aceleci çıktı ve 1 ay erken açtı gözlerini dünyaya... biz de olabilecek ilk fırsatı yaratıp, geçen haftasonu gittik onu görmeye, koklamaya... o kadar küçük ki, tabii 1 ay erken geldi ya... ama gayet sağlıklı neyseki...


bi de ablamız var tabii, onu da unutmamak lazım... kaç senedir o çook istediği, annesine yalvardığı kardeşine kavuştu... kavuştu kavuşmasına ama şimdilik pek yüz verdiği söylenemez... boyle durumlarda biraz zaman şart tabii, kendisinden 8 yaş küçük kardeş sahibi biri olarak bunu tecrübelerimle söylüyorum...



hal böyle olunca, biz bebişi görmeye gittik ama, ancak ablamızın olmadığı kaçak göçek zamanlarda sokulabildik kuzucuğa... hiç doyamadik tabii, gerçi bu pek mümkün bişey değil... bu arada ablamızı kırmamak için yıllar sonra bi de balerine bindim, iyi mi... binmeden önce ne kadar fena olabilir ki diye düşünmüştüm, keşke öyle düşünmeseymişim... güzel bi akşamüstü çayı ve atıştırmalıklarının üstüne hiç iyi gitmedi... yediğim, içtiğim hepsi ağzıma geldi valla... lunapark ve balerin mevzusunu bi süre için kapattım...
.
.

hııı, bu da bizimkine piyano öğretmeninin ablalık hediyesiymiş... hiç bu kadar sevimli bi çanta görmemiştim... ileride birgün, bol vakitli günlerim olur da dikiş makinesi fantazimi gerçekleştirirsem, ilk yapıcaklarımdan biri olsun diye buraya not ediyorum...

22.04.2009

yeni keçeler...



cumartesi günü, başka önemli bi iş için sirkeciye gittim... gitmişken fırsattan istifade yeni keçeler de aldım... ben bu işi çok sevdim valla, galiba etrafimdaki herkesi donatıcam bu gidişle...

20.04.2009

yeni waffle tarifim...


waffle öyle çok sık yaptığım bişey değildir... belki yılda 2-3kez... bu durum son aylarda gelen kalmalı misafirlerimizle ve bi de benim waffle kalıplarımı yenilememle birlikte biraz değişiklik gösterdi... hem sıfır kalıpların hevesi hem de malum, misafirlere güzel kahvaltı hazırlama hevesi... ancak bu son denemelerde nedense, hep uyugladığım tariften alıştığım sonucu alamamaya başlamıştım, bilmiyorum belki de benim damak zevkim biraz değişti de ondan...




neyse bu hafta sevgiliyle pazar gününü kendimize sonsuz yayma günü olarak armağan edince, yeni bi waffle tarifi bulup denemeye karar verdim... ufak bi aramayla, tariflerine her zaman güvendiğim ve beni hiç yanıltmayan devletşah ın sitesine yöneldim... tarifin ismi de tam bana göre olunca hiç başka biyere bakmama da gerek kalmadı zaten...



bu arada, sevgili türk yemek blogger i arkadaşlar o kadar başarılılar ki, ben artık kütüphanemdeki kitap, dergi arşivlerini karıştırmaya üşenir oldum... aylık abonesi olduğum dergileri de sadece göz zevkim ve belki çok nadir bir iki ilginç tarif çıkarsa diye karıştırır oldum... herşey internetten, google dan...


neyse, waffle a gelirsek, tarifi burada. tarifte hiçbir değişiklik yapmadım ve hiç bi olumsuzluk da yaşamadım... dokusu yumuşacık, sünger gibi, miss gibi vanilya kokan, ve tuz-şeker dengesiyle de tam olması gerektiği gibi nötr tatda waffle larım oldu... yeni tarifim budur...



pazar günü de bütün gün evde hiçbirşey yapmayalım dedik ama, hava öyle sıcak ve yumuşak olunca, bi de gazetede garaj istanbul daki 'osmanlıdan cumhuriyete biraya dair' isimli serginin son günü olduğunu okuyunca, yine duramadık ve attık kendimizi taksime...



sergi bence pek doyurucu bi sergi değildi... konu bira olunca daha yaratıcı sunumlar, ve daha ilginç şeyler göreceğimi umut etmiştim... neyse, ama gitmemek de olmazdı...




biranın şimdiki tombik şişesini, sanırım biraz yılların alışmışlığıyla da beğeniyorum.. ama yukarıdaki resimde önde duran, uzun boyunlu şişeyi de çok beğendim... bence bira firmaları da biraz eskiye dönerek yenilik yapabilirler...




bi de yukarıdaki resimdeki bardak da çok ilginç geldi... osmanlı yıllarında bira içmek pek bi milliyetçi duygularla yapılan bişeymiş galiba... bardağın üstündeki uluyan kutlara, çapraz sancaklara bakılırsa...

17.04.2009

arasam bulamazdım...

arkadaşların çocuklarına, yeğenlere; bize geldiklerinde ya da dışarda görüştüğümüzde çantamdan küçük bi hediye çıkarıp vermeye ve o anda yüzlerindeki beklenmedik sevincin, mutluluğun ifadesine bayılıyorum... bunun için de aklıma geldikçe ufak tekek şeyler alıyorum... küçük renkli toplar, çizgi film karakterli çoraplar, kırtasiye malzemeleri, arabalar fln...

bu kalemleri de hiç aklımda yokken beşiktaş pazarında gördüm ve direkt üstlerine atladım... arasam cidden bulamazdım... genel olarak kırtasiye ürünlerine ayrı bi düşkünlüğüm vardır zaten, ara ara başka bişey için de girsem kalem silgi vs. ne var ne yok diye bakarim... ama bu kadar şirinini çok az görmüştüm...

birini de kendim kullanicam, ama hangisi karar veremedim daha...

13.04.2009

kolaycı tasarımcı...



geçenlerde nihayet bi cumartesi, kankiyle bibuçuk senedir sayıkladığım eminönü turunu yaptık... herzaman listemdeki bisürü şey ve tabii hiiiç aklımda olmayan daha bisürü şeyle döndüğüm bu tur, bu sefer malesef acaip bereketsiz geçti...

ne almak istediğim şeyleri doğru dürüst bulabildim, ne de oyle alakasız şeyler karşıma çıktı... benim için o günkü turun en önemli olayı resimdeki broşlar oldu... evde önceki senelerde, heves edip edip aldığım(ız) bi ton boncuğa sadece aparat almak için girdiğimiz boncukçuda nevar ne yok diye bakınırken, değişik renklerde ve değişik şekillerde kesilmiş hazır keçe parçaları gördüm... hemen oracıkta bikaç tanesini üstüte getirip üstteki broşları yaptığım parçaları seçiverdim... bu iş toplam 5dk falan sürdü herhalde... sonra evde onları biraz dikip, biraz da silikonla yapıştırıp birleştirdim... ve ta taaam, broşlarım hazır...

bi sürü tokacıda, bi sürü sitede bunlara benzer şeyler görüyordum sürekli... ama bu işin bu kadar kolay ve ucuza maledilen bişey olduğunu tahmin etmemiştim... bundan böyle; kendi keçelerinden kendi figürlerini çizip, çıkaran, kendi özgün tasarımlarını hayata geçirenlere bi sözüm yok tabiii ama, sadece bu hazır parçaları biraraya getirip, ederinin 10 katına satmaya çalışanları esefle kınamayı, kendime bir borç bilirim...

10.04.2009

özlemişim...

kardeşimin kahvesini...
.
alistiğim yemekleri...
.
davet sofralarını...
.
samimi sohbetleri...
.
babamla yürüyüşü...
.
annemle alışverişi...
.
halilin yerini...
.
escapete dışarda olmayı...
.
sımsıcak güneşi...
.
bomboş kumsalı...
.
dümdüz denizi...

3.04.2009

nisan programı...


nisan programımız resimde görüldüğü üzre belli oldu...
aileyle bi haftasonu tatili, bolca sinema, geri kalanı da iş, iş, iş...

1.04.2009

desigual


desigual markasını ilk barcelonaya gittigim zaman görmüştüm... farklı farklı renkleri, farklı farklı desenleri, işlemeleri karıştırarak oluşturdukları eğlenceli tasarımları da beni çok etkilemişti, meğer zaten dünyada çok bilinen bi ispanyol markasıymış... o zaman biraz mesleki belki biraz da alıçveriş amaçlı bi sürü mağazasına girip çıkmış ama sonuçta hiçbirşey almamıştım...





geçen pazar arkadaşlarla beyoğlunda dolanırken tesadüfen girdiğimiz bi mağazanın fırsat katında, sadece birkaç modelle sınırlı da olsa, normal fiyatlarının dörtte biri mertebesinde bi desigual reyonu görünce acaip şaşırdım... zira ben türkiyede satılmıyor diye biliyordum...
neyse işte; o zaman almamıştım, aklımda kalmıştı, barcelonaya niyet, beyoğluna kısmet bi durum oldu...

çok sürprizli bi mekan şu beyoğlu... nerden ne çıkacağı hiç belli olmuyo...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...