4.12.2008

nerde bu blogun yemek tarifleri...

yeniden bi blog açma fikri henüz sadece kafamdayken, konular daha ağırlıklı olarak yaptığım ya da başka yerlerde denediğim yemekler olur diye düşünüyordum... ama geçen 2 aylık kayıtlarda gördüm ki pek de öyle olmamış, özellikle kendi yaptıklarıma pek sıra gelmemiş.

yemek yeme ve pişirme işi hayatında bu kadar önem arzeden, bu işi esasen bi keyif unsuru olarak değerlendiren biri olarak durumu biraz dengelemeliyim galiba.


son bir hafta, 10 gündür, bayram tatilinde uzaklarda olacağımız için buzdolabındaki stokları eritme konusuna yoğunlaşmış durumdayım. hayal ettiğim ya da canimizin istediği değil, elimdeki malzemeler üzerinden menüler hazırlıyorum dolayısıyla. ama bunun da keyfi bi başka bence. acaba sadece ben mi elimdeki malzemelerle biseyler yaratma(uydurma!!!) işinden keyif alıyorum. neyse... bi de evde iki kişi olmak ve yoğun çalışmak da, evde yemek yapılmasını ve bunların düzenli tüketilmesini zorlaştıran bişey. malum, bi toplantıdan geç saatte ve kurt gibi aç çıkınca evdeki hiçbirşeyi düşünmeksizin en yakın yemek mekanına atmak istiyo insan kendini... dolayısıyla malzemelerin dolapta birikme ihtimali artıyo...


ilk tarif, pazar sabahı için denediğim yumurtalı-tereyağlı ekmek. tarifi şurada görmüştüm, ama ben genelde yaptığım gibi oradaki malzeme mixini (bazen de varsa teknikle ilgili detayı) kendi temel ekmek ölçülerimle uyguladım. cidden dokusu çook yumuşak, güzel kokan bi ekmek oldu. içinde tereyağ da olduğundan, özellikle kahvaltıda bal reçel sürmek için ideal. tarif şöyle;

1yumurta

yumurtayla beraber 1+1/3cup olacak kadar su

3cup un

1/2 cup doğal kepek (marketlerin organik ürün reyonlarında oluyo)
2 yemek kaşığı rusheim (bunu bulmak biraz zor olabiliyo)

1 yemek kaşığı toz keten tohumu

1 çay kaşığı tuz
1 yemek kaşığı şeker

1+1/2 çay kaşığı instanat maya
1 yemek kaşığı tereyağ

malzemeleri en önce yumurta ve su, sonrasında üstüne un, kepek, rusheim, keten tohumu, kuru malzemenin köşelerine tuz, şeker, tereyağ ve ortaya da maya gelecek şekilde yerleştirip, ortalama 3 saatlik programda ekmek makinesini ayarlıyoruz, pişince afiyetle yiyoruz...



ikinci tarif, yine pazar kahvaltısı için hazırladığım pizza. bu tarifte dolaptaki malzemelerin eritilmesi ilkesi son noktaya kadar var.

şöyleki, pizzanın hamuru için dolapta kalmış, kısmen kuruyup sertleşmiş lavaş ekmeklerini kullandım. bir gece önceden lavaşları küçük küçük parçaladım, 1 yumurta, biraz süt, biraz zeytinyağı, tuz, karabiber, kekik ve kırmızı biberle bir bulamaç haline getirip, üstünü strech filmle kapatıp dolaba attım. sabah fırın tepsisine hemen hemen hamur kıvamına gelmiş bu karışımı yayıp, üstüne yine dolapta (onceki aldığımı unutup tekrar aldığım için) bekleyen beyaz peynir, siyah ve yeşil zeytin, kırmızı biber, kiraz domates, sucuk ekleyerek fırında 200 derecede malzemeler kızarana kadar pişirdim... fırından çıkartınca da üstüne biraz daha kekik serptim. sucuğu saymazsak tam bir akdeniz pizza oldu diyebiliriz.



üçüncü tarif, taaa güney ellerinden getirdiğim avokadoların sonuncusuyla yaptığım dip. bunda da, artık tamamen yumuşamış (kalmış demeye dilim elvermedi) avokadonun kabuklarını soyup çatalla eziyoruz. içine yarım limon suyu, 1 yemek kaşığı kadar sızma zeytinyağı ( aslında avokadonun %80i kendi doğal yağını içeriyor, ama bu yağı sadece zeytinyağın kokusu için ekliyoruz), ezilmiş sarmısak ve en incesinden küçük küçük doğranmış taze soğan (varsa frenk soğanı) ekleyip karıştırıyoruz. lezzetinin oturması için biraz dinlendirmek iyi oluyo. bunu söylemeye pek gerek yok ama, cips gibi kıtır bişeylerle olduğu kadar, et ızgaranın yanında patates püresiyle birlikte iyi bir eşlikçi olduğunu belirtmeliyim.

dördüncü tarif, pek de tarif sayılmaz, ama tatlı krizinde ya başka bi acil durumda iyi bi kurtarıcı... milföy hamurlarını buzluktan çıkarıp oda sıcaklığında biraz bekleterek yumuşatıyoruz. içine parmak şeklinde kestiğimiz kuvertur çikolatalardan koyup rulo yapıp kenarlarını biraz bastırıyoruz. daha kızarık ve canlı renkli olması istenirse üstüne yumurta sarısı sürüp (ben sürmüyorum) 180derece fırında 20-25dk kızarıncaya kadar pişiriyoruz. fırından çıktıktan sonra, biraz soğumasını bekleyip yemekte fayda var, çünkü içindeki erimiş çikolata ağzı yakabiliyo... bi de kuvertur daha kolay eriyo ama normal çikolatalarla da yapılabilir, çünkü zaten hamur pişinceye kadar çikolata çoktan erimiş oluyo... hııımmm, yazarken yine canım istedi...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...