yemek yeme ve pişirme işi hayatında bu kadar önem arzeden, bu işi esasen bi keyif unsuru olarak değerlendiren biri olarak durumu biraz dengelemeliyim galiba.
son bir hafta, 10 gündür, bayram tatilinde uzaklarda olacağımız için buzdolabındaki stokları eritme konusuna yoğunlaşmış durumdayım. hayal ettiğim ya da canimizin istediği değil, elimdeki malzemeler üzerinden menüler hazırlıyorum dolayısıyla. ama bunun da keyfi bi başka bence. acaba sadece ben mi elimdeki malzemelerle biseyler yaratma(uydurma!!!) işinden keyif alıyorum. neyse... bi de evde iki kişi olmak ve yoğun çalışmak da, evde yemek yapılmasını ve bunların düzenli tüketilmesini zorlaştıran bişey. malum, bi toplantıdan geç saatte ve kurt gibi aç çıkınca evdeki hiçbirşeyi düşünmeksizin en yakın yemek mekanına atmak istiyo insan kendini... dolayısıyla malzemelerin dolapta birikme ihtimali artıyo...
ilk tarif, pazar sabahı için denediğim yumurtalı-tereyağlı ekmek. tarifi şurada görmüştüm, ama ben genelde yaptığım gibi oradaki malzeme mixini (bazen de varsa teknikle ilgili detayı) kendi temel ekmek ölçülerimle uyguladım. cidden dokusu çook yumuşak, güzel kokan bi ekmek oldu. içinde tereyağ da olduğundan, özellikle kahvaltıda bal reçel sürmek için ideal. tarif şöyle;
yumurtayla beraber 1+1/3cup olacak kadar su
3cup un
1/2 cup doğal kepek (marketlerin organik ürün reyonlarında oluyo)
2 yemek kaşığı rusheim (bunu bulmak biraz zor olabiliyo)
1 yemek kaşığı toz keten tohumu
1 çay kaşığı tuz
1 yemek kaşığı şeker
1 yemek kaşığı tereyağ
malzemeleri en önce yumurta ve su, sonrasında üstüne un, kepek, rusheim, keten tohumu, kuru malzemenin köşelerine tuz, şeker, tereyağ ve ortaya da maya gelecek şekilde yerleştirip, ortalama 3 saatlik programda ekmek makinesini ayarlıyoruz, pişince afiyetle yiyoruz...
ikinci tarif, yine pazar kahvaltısı için hazırladığım pizza. bu tarifte dolaptaki malzemelerin eritilmesi ilkesi son noktaya kadar var.
üçüncü tarif, taaa güney ellerinden getirdiğim avokadoların sonuncusuyla yaptığım dip. bunda da, artık tamamen yumuşamış (kalmış demeye dilim elvermedi) avokadonun kabuklarını soyup çatalla eziyoruz. içine yarım limon suyu, 1 yemek kaşığı kadar sızma zeytinyağı ( aslında avokadonun %80i kendi doğal yağını içeriyor, ama bu yağı sadece zeytinyağın kokusu için ekliyoruz), ezilmiş sarmısak ve en incesinden küçük küçük doğranmış taze soğan (varsa frenk soğanı) ekleyip karıştırıyoruz. lezzetinin oturması için biraz dinlendirmek iyi oluyo. bunu söylemeye pek gerek yok ama, cips gibi kıtır bişeylerle olduğu kadar, et ızgaranın yanında patates püresiyle birlikte iyi bir eşlikçi olduğunu belirtmeliyim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder